Finansal Piyasalar
Yılın ilk çeyreğinde, küresel kriz sonrası toparlanma sürecine girildiğine ilişkin algılamaların güçlenmesi risk iştahındaki artış eğiliminin devamını sağlamıştır. Bazı ülkelerin borçlarının sürdürülebilirliğine dair endişeler, risk algılamalarında dönemsel bozulmalara yol açmış olsa da, bunların etkileri sınırlı ve geçici olmuştur. Bu durum, küresel ölçekte parasal ve mali genişleme sonucunda piyasaya sürülen yüksek miktarlı ve düşük maliyetli likidite ile birlikte küresel finans piyasalarındaki iyimserliği destekleyerek riskli varlıklara yönelme eğiliminin sürmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda, 2009 yılının ikinci çeyreğinden bu yana olduğu gibi, bu çeyrekte de gelişmekte olan ülkelere portföy hareketleri kanalıyla sermaye girişleri gözlenmiştir. Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerin büyük bir çoğunluğunda risk primi göstergeleri kriz öncesi seviyelerinin altında seyretmeye devam etmişlerdir. Bu dönemde, Türkiye’nin risk primi göstergeleri de olumlu seyrini sürdürmüş, Türkiye’ye özgü gelişmelerin ön plana çıktığı kısa dönemler haricinde genel eğilimden ayrışmamıştır.
Bu dönemde küresel risk algılamalarının en önemli belirleyicilerinden biri gelişmiş ülkelerin kamu otoritelerinin krizden çıkış stratejilerinin yöntem ve zamanlamasına dair gelişmeler olmuştur. İktisadi faaliyetteki toparlanma hızının mali ve parasal önlem paketleri olmaksızın sürdürülebilirliğine dair belirsizlikler ve enflasyonda yukarı yönlü bir eğilimin henüz gözlenmiyor olması, gelişmiş ekonomilerin krizden çıkış stratejilerini uzun vadede ve kademeli biçimde uygulamalarını gerekli ve mümkün kılmaktadır. Öte yandan, yılın ilk çeyreğinde gelişmekte olan bazı ülkeler krizden çıkış stratejilerini uygulamaya koymuş ve bu kapsamda faiz artırımlarına başlamışlardır. Önümüzdeki dönemde, krizden göreli olarak az etkilenmiş Doğu Asya ülkeleri ve bazı Latin Amerika ülkelerinin faiz artırımına başlayan ülkeler arasına katılması beklenmektedir. Bu süreçte, piyasa beklentileri TCMB’nin de 2010 yılının ikinci yarısında parasal sıkılaştırmaya gideceği yönündedir.
Kriz sürecinde, Türkiye’nin finansal sisteminin sağlam yapısının ve riskliliğindeki göreli ve mutlak düşüşün farkındalığıyla politika faizlerini hızlı bir biçimde indiren TCMB, küresel krizin iktisadi faaliyet üzerindeki tahribatını belirgin biçimde sınırlamış; aynı zamanda Türkiye ekonomisinin normalleşmesi sürecinde önemli bir adım atmıştır. Nitekim, Türkiye’nin, 2011 yılı ikinci çeyrek sonuna ilişkin politika faizi beklentileri kriz öncesindeki faiz seviyelerine kıyasla belirgin olarak aşağıdadır. Diğer taraftan, para takası (Cross Currency Swaps-CCS) işlemlerinde oluşan TL faiz seviyesi de, Türkiye’de faizlerdeki düşüşün kalıcı olmasının beklendiğine işaret etmektedir. Piyasa faizlerinin istikrarlı seyrinde etkili olan unsurlardan biri, Türkiye’ye dair risklilik algılamalarındaki iyileşmedir. Ülke ekonomilerinin küresel şoklar karşısındaki dayanıklılığının sınandığı kriz sürecinde, Türkiye ekonomisi ve finansal sistemi başarılı bir sınav vermiştir. Bunun sonucunda yerel ve küresel yatırımcıların Türkiye’ye dair risklilik algılamalarında, birçok ülkenin aksine, iyileşme gerçekleşmiştir. Nitekim, TCMB’nin uzunca bir süredir gerekliliğini dile getirdiği kredi notu artışlarının kredi derecelendirme kuruluşları tarafından gerçekleştirilmesi bunun bir göstergesidir. Ülkelerin bütçe açıklarının önemli bir risk unsuru olarak ön plana çıktığı geçen çeyrekte Türkiye’de piyasa faizleri üzerinde aşağı yönde etkide bulunan diğer bir unsurun ise mali disiplinin sağlamlaştırılması yönündeki gelişmeler olduğu düşünülmektedir. Bundan sonraki süreçte de, mali disiplinin ve borçluluk oranlarının piyasa faizleri üzerindeki belirleyiciliğinin artarak devam etmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, faizlerin düşük seviyelerinin korunabilmesi için, başta mali kural olmak üzere kurumsal iyileştirmeler yoluyla mali disiplini sağlamlaştırıcı uygulamalara devam edilmesinin büyük önem taşıdığı vurgulanmalıdır.Kaynak,TC
Yorumlar kapalı.