Yaşadığımız dünya ümitten çok karamsarlık yüklüyor,
moralimizi bozuyor. Sevgiden ziyade nefret körüklüyor sanki. Neredeyse bütün
insanlık, dünya hayatı yaşayacağımız tek hayatmış, ötesi yokmuş gibi azgın bir
rekabetin içinde. Hatır gönül kalmamış, vicdan derseniz Hak getire. Vicdanlar
maalesef cüzdanlara sıkışmış, sıkıştırılmış. Planlar, projeler dünyanın sayılı
günlerine yönelik. Korkularımız, ümitlerimiz de öyle. Hep bu dünyada
kalacakmışız gibi çabalarımız, gayretimiz hep bu dünya için.
Oysa mümin bilir ki “dünya fanidir.” Ve bu iki
kelimelik cümleden oluşan bilgi, hayatımızın eksenidir. Fani olan için baki
olanı ihmal etmemek gerekir. Tersine öbür alem için de hepten bu dünyayı terk
etmemek gerekiyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) “Hiç ölmeyecekmiş
gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalış” buyurmuşlar. Ölçü
belli. Bu ölçüler içinde hayatımıza yön vermek, yaşantımızı ona göre düzenlemek
zorundayız.
Şükürler olsun, iman sahibi kimseleriz. Bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu
bilenlerdeniz. Bütün yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuzu biliyoruz, bilmek
zorundayız. İnsan olarak eksiğiz, kusurluyuz. Dolayısıyla öteye dair bir korku
var kalbimizde. Zaten “ümitle korku arasında” olmalıyız. İmanımız bize bir ümit
veriyor. Rabbimiz tövbeleri kabul edendir, affedendir, bağışlayandır. Son
anımıza kadar tövbe kapısı açık. Yeter ki bir daha işlememek üzere “Yarabbi!
Ben pişmanım bütün yaptığım günahlardan keşke yapmasaydım. İnşaallah bir daha
ben yapmayacağım” diyebilelim ve sözümüzde sadık kalabilelim.
Kul hakkı; hakkı olanla helalleşmedikçe Allah (cc) ın affetmeyecekleri
arasında. Kul hakkını almamak lazım. Kul Hakkı sadece kulun malını mülkünü gasp
etmek, dövmek, sövmek, gıybetini yapmakla sınırlı değil. Dikket etmediğimiz
öyle haklar var ki. Mesela halkın ortak kullanımına tahsis edilen, ayrılan
alanlar var. Biz bir şekilde bu alanları bir şekilde ortak kullanımdan çıkarıp,
sadece şahsımızın kullandığı alanlar haline getirmiş miyiz bir bakalım. Ahmedin
Mehmedin böyle yapmış olması bizim de aynı şeyleri yapmamızı mübah kılmaz.
Her koyun kendi bacağından asılır ama koyun kokuşmaya başladı mı tüm sokağı,
mahalleyi, arastayı berbat eder ve neticede kulların hakkına
gireriz.Unutmayalım nasıl bu toprağın üstü var ise bir de altı var. Hesabımızı
kitabımızı ona göre yapalım olur mu? Biliyorsunuz önceleri mezarımız tahtadan
idi, şimdi demir çubuklu betonla örtüyorlar.Dostça kalın, Allah’a emanet olun.
Yorumlar kapalı.