Dünkü yazımızda evlilik programlarından bir nebze bahsetmiştim, bu gün de önemine binaen aynı yazımıza devam edelim istedik..
Daha taliplilerin birbirlerini görmelerini ilk etapta engelleyen paravanlar açılmadan, birbirlerini görmeden önce merak edilenlerin başında, maddi durum geliyor. Beklentinin altında alınan bir maaş yüzü ekşitmeye yetiyor. Zaten gerisi, talip olan kişinin karakteri, sevdiği ve sevmediği şeyler, burcu, yaşı, kilosu, saç rengi… vs. laf olsun torba dolsun babından şeyler. Bu hikayeleri oturup izleyenlerin, “Görüyor musun bak, parası az diye kabul etmedi” eleştirisinin, çok da yerinde olmadığı o an için fark edilen bir şey değil tabi. Ne zaman ki, kendine “gerçek hayatta” bir talip gelecek. İşte o zaman kendisi de “maddi durum”a takılıp kalacak, evlenmeyecek, o zaman adı konulacak tahribatın!
Evlilik programlarını oturup, izleyen herkes kolaylıkla görecektir ki, maddi imkansızlık engeline takılmayanlar için “sıradaki” önemli husus, görsellik. Başındaki saç teli sayısından vücudundaki fazla kilolara kadar her şeyin apaçık konuşulduğu bu programlarda, adayların aslında yerin dibine giriyor oldukları üzerine kimse konuşmuyor, hayret! Kimsenin yüzü kızarmıyor. Mikrofonu kapan herkes, hiç çekinmeden, birbiri ardına kusurları sıralıyor.
Evet bu durum, bir zaman sonra, seyirciye de sirayet ediyor. Artık, sıradan ve orta halli bir ailede bile, ekranlarda “öğrenilen” bir takım sorgulama ve savunma taktikleri uygulanıyor. Eş adayları, sadece ekran başında değil, çiçeğini çikolatasını alıp gittikleri evlerde bile, “tedirgin edici” sorularla karşılaşıyor: “Evlilik sözleşmesine karşı mısın?… Ev alacağın zaman kimin üzerine yaparsın?… Eski sevgilimle tokalaşsam n’aparsın?…” gibi.
Oysa bu sorular kısa bir zaman öncesine kadar ayıptı. Eş adayının güzel ahlaklı olup olmadığına bakılırdı önce, güzel olup olmadığına değil. Namaz kılıp kılmadığı konusunu, mühim meselelerin başına koyan dindar aileler bile artık damat adayının maaşını önemsiyor.
Ekranlarda her geçen gün biraz daha kısa etek giyen genç/orta yaşlı/hatta yaşlı adaylara, dindar aileler “bile” talip olduğunu göre göre, mütedeyyin bir hayat süren evlere gelecek gelinlerin kılık kıyafeti ikinci plana atılıyor. Bütün bunlar, sizin kabul etmediğiniz ve “şu an için” hayretle karşıladığınız şeylerse şayet, kendinize yeniden bakın; evlilikten söz açıldığında, eskiden söylediklerinizle bugün söyledikleriniz arasında ne kadar fark var? Evlilikten beklentilerinizin karşılığı “sadakat, muhabbet, sevgi” değil, artık bütünüyle çıkar ilişkisine dayalı, öyle değil mi? Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.