Esas olan farklılıkları, zenginlik olarak görebilmektir. Bu duruma, bal arısı en güzel örnektir. Bal arısı nasıl hiçbir çiçek ayırmadan, hiçbir çiçeği geçmeden bütün çiçekleri ziyaret ediyor, her çiçeğe konabiliyorsa, bizlerde ayırt etmeden, üstünlük taslamadan, çiçek ayırmadan, her çiçeğe konabiliyor muyuz? Ya da hoşumuza gitmeyen en kötü, en çirkin şeylerde bile güzel bir yön bulabiliyor muyuz? İşte gerçek fazilet budur
Çoğumuzun bildiği gibi Peygamber (s.a.v.)Efendimiz bir Sahabe ile yolda giderken yolun kenarında çok pis kokan bir köpek leşi görürler.Sahabi rahatsız bir şekilde burnunu kapatıp hızla uzaklaşmaya çalışırken;Hz. Peygamberimiz (sav) leşe dönüp, güneşte parlayan bembeyaz dişlere bakarak: ”Mübarek hayvan!Ne de güzel dişleri varmış!” der. İşte insanı farklı ve üstün kılan davranış da bu değil midir? Marifet kocaman köpek leşinde, inci gibi küçücük dişleri görebilmektir.
Mesele en çirkinde güzeli görebilmektir. Dolayısıyla, bal arısı kadar olamıyor ve bal yapamıyorsak, önyargılarımızın kölesi olmaktan kurtulalım ve insana “eşrefi mahlukat” olarak bakalım. Yoksa ön yargılarımızın kölesi olmaktan kurtulamayız ve madden, manen yerimizde saymaya devam ederiz, hatta iki geri, bir ileri gideriz ve mesafe aldığımızı zannederiz.
Bir büyüğümüz şöyle der : “Kendi doğrularından başka doğruların da olabileceğini kabul etmeyen insanların dünyası, kendi köyünden ibarettir” Belediye Başkanlarımızdan birisi sık sık “Köylü olmak değil, köylü kalmak kötüdür” der. İnsanın nerede doğacağı kendi iradesinde olan bir şey olmadığına göre köylü olmakta bir sıkıntı yok; ama hâlâ günümüz şartlarında köylü kalmak, köylü gibi (burada yanlış anlamalara meydan vermemek için köylü gibi düşünmenin; günümüz şartlarının çok gerisinde düşünmek, yaşamak, öyle bir hayat tarzını benimsemek olduğunu belirteyim) düşünmek gerçekten de sıkıntıdır. Bizler hemen hepimiz bu sıkıntıyı bilhassa kendi çevremizde ve apartman hayatımızda yaşamaya devam ediyoruz.
Toplum bizim aynamızdır.Taşıdığımız bilgi, birikim, tecrübe bizi topluma yansıtan bir aynadır. Bu aynada kendini göremeyenler, yükseldiklerini zannederken, alçaldıklarının farkında olamazlar. Bilmek yeterli değildir. Marifet, bilgiyi algılamak ve hayatımızda yaşayabilmektir. Kur’anı Kerimde ilmiyle amel etmeyen âlimler “kitap taşıyan merkepler” diye teşbih edilmiş, unutmayalım. Bilemeyebiliriz ama bilemeyebiliriz ama “bilmediğimizi, bilmeliyiz”. Konuşurken, eleştirirken zalimlik sınırını aşmayalım. Aksi halde o acımasızca fırlatıp attığımız, eleştirmek için eleştirdiğimiz oklar gün gelir maazallah ciğerimize saplanabilir.Yerli yerinde, zamanında ve yeteri kadar konuşmak ve konuşulanlardan olmak dileğiyle hoşça kalın.*rç*
Yorumlar kapalı.