“Başkan”
Recep Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki 17. Muhtarlar
Buluşmasında yaptığı konuşmada, parlamentodaki muhalif unsurlardan bazı CHP milletvekilleri
ile HDP’nin kurumsal olarak 24 Kasım günü Türk F16’ları tarafından Hatay’da
düşürülen SU-24 Rus savaş uçağı krizindeki Rusya yanlısı tavır ve söylemlerini
değerlendirirken yaptığı karşılaştırma merak uyandırdı.
“Başkan”
Recep Tayip Erdoğan’ın Balkan savaşlarındaki Edirne cephesinde yaşananlara
atıfta bulunarak dile getirdiği “Balkan savaşları sırasında Edirne’ye
‘Enver’ gireceğine ‘Bulgar’ girsin diyen zihniyet, Erdoğan haklı çıkacağına
Putin haklı çıksın diye ortaya döküldü” ifadesi bu merakın odak
noktasını oluşturuyor.
“Sahi
bu ‘Enver’e ‘Bulgar’ın tercihinde asıl faktör ne idi?”, “Günümüz
uyarlamasındaki taraf aktörlerin pozisyonlarındaki benzerlikler ne idi?”
soruları cevap beklerken tarihin hafızasına bakmakta yarar var.
Osmanlı’nın
son zamanları Balkan Savaşları patlak vermiş, savaşın 1912-1913 sürecinde
Edirne’yi savunmak için Osmanlı Genelkurmay’ı tarafından Şükrü Paşa
görevlendirilir. Şükrü Paşa, büyük zorluklar altında bu savunmayı 155 gün
süreyle başarıyla yürütür. Ancak, 1913
Martında direnecek gücü kalmayınca 26 Mart 1913 günü kılıcını Bulgar komutan
General İvankov’a vererek teslim olur.
Bu
arada İstanbul’da iktidar muhalefet gerilimi de en üst seviyede en üst perdeden
sürüp gitmektedir. Osmanlı ordu yönetimi/Genelkurmay boğazına kadar siyasete
batmıştır. Şükrü Paşa Hürriyetçi, “Başkan” Recep Tayip Erdoğan’ın
adını andığı Enver Paşa ise İttihatçıdır.
İlerleyen
zamanda, Edirne’yi ele geçirmiş olan Bulgarlarla Romenler arasında uyuşmazlık
baş gösterir. Onların arasındaki uyuşmazlığın savaş boyutuna çıktığını farkeden
İttihatçı Enver Paşa, kendi taraftarı olan askerlerden oluşturduğu birliklerle
Edirne’yi geri almak üzere harekete geçer.
Tarihin
garib cilvesi, İttihatçı olmayan Şükrü Paşa’nın Bulgarlar karşısında başarısız
olması için İttihatçı Enver Paşa ile
Talat Paşa’nın olumsuz tavırlarıyla, Onu –bir bakıma- arkadan vuran kumpasları
bu kez Genel Kurmay ve Milli Savunma
Bakanlığı koridorlarında yankı buluyordu. O günün şartları içinde boğazına
kadar siyasete batmış ordunun/Osmanlı subaylarının Hürriyetçi cepheye angaje
olmuş kurmay unsurları, Genelkurmay
koridorlarında “Edirne’yi Enver alacağına bırakın Bulgar alsın’’
diye bağırıyorlardı. Olayın acı, acı olduğu kadar da düşündürücü tarihsel
boyuttaki içyüzü bu.
Yazının ana temasına dönelim; gelinen noktada, artık vazgeçilemez,
ertelenemez bir ihtiyaç olduğu toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul edilen
Yeni Türkiye’ye Yeni Anayasa söyleminin en tepeden, yani Sayın Erdoğan
tarafından ısrarla dillendirilmesi karşısında muhalefetin “Erdoğan haklı
çıkacağına Putin haklı çıksın” mantığını sergileyeceğinden hiç mi hiç
kuşkum yok. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Davutoğlu’ndan gelen
uzlaşı hamlesine karşı takındığı yumuşak tavrı da ikircikli bir tavır olarak
görüyorum. Davutoğlu hamlesine karşılık Kılıçdaroğlu’nun sergilediği bu tavrın
hemen paralelinde tüm Ak Parti yönetim kademeleri ile parti mensup ve
sempatizanlarının kırmızı çizgi olarak içselleştirdikleri “Başkan”
Erdoğan’a gurup toplantısındaki bel altı vuruşlarla sataşması, açıkça “ben
bu oyunda yokum” demekten başka bir anlam taşımıyor. “Varım”
demesi, Erdoğan’nın Yeni Türkiye’ye Yeni Anayasa bağlamındaki söylemde haklılığını
teslim etmek olurdu. Ki bu, Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanlığına gelişi ve
sürdürülebilirliği ile bağdaşmaz kanaatindeyim. Onu o makama getiren iradenin
çiğnenmesi sonucunu doğuracak böyle bir tavrı kimse Kılıçdaroğlu ve onun ekibinden
boşyere beklemesin. Bu, onlar için diskalifiye edilmeyi gerektiren bir kural
ihlali, bir başka ifade ile kırmızı çizginin çiğnenmesidir.
Yorumlar kapalı.