Bir de hiç beklemediğin çıkar karşına dostum dediğinden. En kötü gününde seni yalnız bırakıverir, kalırsın ortalık yerde. Hiç beklemezsiniz, ummazsınız, aklınızın kenarından bile geçmez. Şoke olursunuz, yine de konduramazsınız dostunuza; yok canım olur mu hiç der, devam etmeye çalışırsınız dostluğunuza. Siz böyle devam ettikçe o da küstahlıklarına devam eder sorumsuzca.
Sonra özür dilenir dostsunuz, bilir sizi çünkü, hemen unutursunuz. Ama unutulmaması gereken en önemli hususu “bir kere kıran, defalarca kırar” hususunu unutuveririsiniz. Siz devamlı affettiğiniz için asla dostunuz hatalarını görmez ve kabul etmez. Yine de af edersiniz, hatta “ben de yapıyorum” dersiniz hiç yapmadığınız halde.
Kaç kez kırılır ki dost dediğin, kaç kez affedilir? “ Ben ne yaptım ki, bişey yapmadım ki” diyene ne denilir. Belki de bizim sebep olduğumuzu unuturuz. O hiçbir zaman beklendiğini bilmez, özlendiğini, ihtiyaç duyulduğunu, ona ne kadar değer verildiğini bilmez. Anlatmaktan ziyade anlaşılmak en zordur. Hayatı basite alan insanlar bazı değerlerin kıymetini bilemez.
Ne zaman sizi kaybeder, gün gelir anlar. Sizin verdiniz değer mutlaka onda bir boşluk yapacaktır. İşte o zaman anlayacaktır ama iş işten geçmiş, “tavşan yamaca geçmiş” olacaktır. Ve anlayacaktır ister istemez; “hiç kimse ama hiç kimse vazgeçilmez değildir” Sabrın da tahammülün de bir sınırı vardır. Sınırları fazla zorlamamak gerekir.
Bu gün de bir dörtlükle bitirelim : “Dostum dediğine vermek istemez misin canını/ Aklın onda, fikrin onda, doldurursun her anını/ Ne yaptıysan bilmiyorsa dostun haddini eğer/ Salla elin gitsin, sen de verme vermeyene değer” Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.