Şair Yahya Kemal’in şiirlerini tercüme eden bir Batılı, “vefa” kelimesinin kendi dillerinde karşılığını bulamaz. Yerine hangi kelimeyi yazması gerektiğini sorunca, Yahya Kemal’in, “Vefa kelimesini olduğu gibi yaz.” cevabını verdiği söylenir.
Bazı kelimeler vardır ki yüklendikleri anlam ağırlığını, yoğunluğunu, sözlükler dahi yeterince taşıyamaz. O kelimeler insanın iç dünyasındaki derin vadilerde yankılandıkça farklı anlamlara, farklı şekil ve renklere bürünürler. Bazen bir kelimenin çağrışımıyla sayfalar dolusu açıklamada bulunsak da yine meramımızı ifade edebilmiş olamayız. Hani artık söylenecek bir söz bulamadığımızda “sözün bittiği yer” deriz ya, aynen öyledir.
Bu tür kelimeler, bazı duygular gibidir, sadece hissedilir ve yaşanılır. Bundan dolayıdır ki, söz ustaları bir dalgıç gibi kelimeler denizinde en etkili, en parlak, konuyu en çarpıcı şekilde ifadece edecek, duygu ve düşünce yoğunluğunu içinde barındıracak kelimeler ardında söz deryasının derinlerine dalmışlardır. Dolayısıyla söyledikleri sözler de gök kubbede birer yıldız gibi parlar olmuştur. Zira onlar sözü bir inci gibi değerli bilmişlerdir.
Dilimizde geniş anlamlar ihtiva eden birçok kelime vardır. Bu kelimelerden biri de ‘vefa’ kelimesidir. Her ne kadar sözlüklerde “sözünde durma, sevgisinde sebatlı olma, dostluk bağlılığı” olarak tanımlansa da, bu anlamlar terazinin diğer kefesinde duran ‘vefa’ kelimesini kıpırdatmaya dahi yetmezler.
Vefa, her şeyden önce insana has bir özelliktir. İnsanda bulunması gereken üstün bir haslettir. İnsanlığı sadece görünüşten ibaret olanlar için ise diğer güzel özellikler gibi vefanın da dünyalarında bir karşılığı aranmaz. Vefa, yücelten ahlâkî bir değer olduğu için her insanda, her ruhta bulunmayabilir. Bazı milletlerin hayatlarında, dolayısıyla dillerinde de bir karşılığı olmadığı gibi… Hiç tereddütsüz söylenebilir ki insan, vefalı olabildiği ölçüde ‘insan’ olmuş olur.
İlk ahit, ilk sözleşme âlem-i ervahta Yaratan’a karşı, ten giymemiş her canın verdiği ilk sözdür. Ahde vefa, Allah’a karşı, ezelde verilen söze sadakatle bağlı kalarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine karşılık, “Evet, sen bizim Rabbimizsin!” diye cevap verdiğimizi unutmamak ve verilen sözden dönmemek demektir. Öncelikle Allah’a karşı ve sonra etrafımızdaki insanlara karşı verilen her söz, onu yerine getirme konusunda bizleri sorumlu ve borçlu kılmaktadır. Bundan dolayıdır ki vefa, ruhun dürüstlük içinde kalmasını, gönlün de sadakatin vermiş olduğu hafiflikle huzur içinde olmasını temin eder.
İki taraf arasındaki antlaşmaların her zaman bir kâğıt üzerinde veya sözlü şekilde olması gerekmez. İnsanların, çevresindeki en yakın olandan başlayarak, üzerinde hukuku bulunan insanlara ve diğer canlılara karşı da vefakâr olması insaniyetinin gereğidir. Ekinini biçtiğimiz tarlada, meyvesini yediğimiz ağaçta, üzerinde gezindiğimiz toprakta… Kâinatta bize hizmet için elini açıp uzatmış her varlıkta Vâr eden’i hatırlamak da aynı şekilde ahdine sadık kalmanın başka bir yoludur.
Yorumlar kapalı.