Hz. Aişe
Annemiz ve Hafza validemiz (radiyallahü anhüma) anlatıyorlar:
Bir gün bizler nafile oruçlu idik.
İştahımızı çeken bir yemek getirilmişti. Canımız çekti. Bizde kendimizi
tutamayarak yedik. Hz Peygamber geldiğinde Hazfa durumu Resulullah’a anlattı.
Hz. Peygamber (sav) bize kızmadı, bizi kınamadı. “ Başka bir gün kaza
edersiniz dedi.” (Ahmet 6/263)
Anlamaktayız
ki asıl olan ne yaptığını bilmek ve yaptığının karşılığını hesap etmektir. Yani
din bilinir ve bilinçli bir şekilde uygulanırsa kolaydır. Zor olan bilinmeden
uygulanması ve cahillerden alınmasıdır.
Bunun gibi şu
olayda, bize ışık tutmakta ve maksadımızı açıklamaya yardımcı olmaktadır.
Bütün gücünü
harcadığı halde Fatiha süresini ezberleyemeyen sahabeye namazını
( الحمد لله ؛ سبحان الله ؛لا حول ولا قوة إلا بالله) de yeter,
namazınızı bunlarla kıl” demiştir.
Anlaşılmaktadır ki namaz mutlaka
kılınacak ve terk edilmeyecektir. Kılmak istiyorum ama dua ve süreleri
ezberleyemedim öyle ise namazı terk etmeliyim demek yanlış bir uygulamadır.
Ancak burada şu notu da düşmek elzemdir. O da elbette Fatiha’yı ezberlemek ve
en az bir süre ezberlemek kişinin hedefi olmalıdır. En kısa zamanda asıl olan
namaz kılacak kadar bir süre ezberlemesidir. Bununla birlikte kişi bilmiyorum
diye namazdan cemaatten ve camiden uzaklaşmamalıdır.
Bir savaşta yaralanıp da daha sonra
guslü gerektirecek bir durumla karşılaşan bir sahabeye gusül alması gerektiğini
söyleyen, gusül aldırıp sonrada onun
ölümüne sebep olanlara kızarak, bu sebebiyetlerinden dolayı şu sözü söylemiştir:
“ Onu öldürdünüz. Allah ta onu
öldürenleri öldürür ” demiştir.
Oruçlu iken kefareti gerektiren
bir fiil işleyen sahabe efendimize, kendisine gelen bir sepet hurmayı verip de
al şu hurmaları dağıt dediğinde, o kişi;
– Ya Rasülallah! Vallahi bu
vadide benim ev halkımdan daha muhtaç kimse yoktur. Dediğinde peygamber
Efendimiz, gülerek: “O zaman götür; onu ailene yedir.” Buyurmuşlardır.
Hazreti Peygamberin şahit olduğu bir olaydır.
Müminlerin hesaba çekildiği imtihanların başında yer alır. Uygulaması zor olan
bir fiildir. O fiil, sabır ibadetidir. Anlamamız
gereken şudur; din kolaydır ancak sabır olsun, mükâfat ve mücazat olsun her
biri kendi içinde ve zamanında olmalıdır. İbadet yerinde ve zamanında, ibadete
ve musibete de sabır yerinde ve zamanında olmalıdır.
Kabir başında saçını başını yolup feryad’ü
figan eyleyerek ağlayan anneye, Peygamber Efendimiz, kadına böyle isyan eder
gibi ağlamamasını öğütlemiştir.
Kadın, farkında
olmadan ve sözün sahibinin de peygamber olduğunu anlamadan: “Benim başıma gelen senin de başına gelseydi
görürdün…” mahiyetinde sözler söylemiştir.
Kadına,
kendisini uyaran kişin Hz. Rasü’ü Ekrem olduğunu hatırlattıklarında, kadın çok
müteessir olmuş ve Rasülüllahtan özür diler mahiyete: “Sizi tanıyamadım,
bağışlayın” diyerek özür dilemiştir.
Peygamber
efendimiz kadının şahsında tüm ümmetine şu hayati dersi vermiştir: “Sabır
ilk çarptığı andadır.”
Buradan da
anlamaktayız ki her şey yerli yerinde ve zamanında yapılırsa ibadet olur. Yoksa
isyan ve zulüm olur. Amelde ölçülü olmayı, zamanında ve miktarınca yapmayı bize
öğrettikten sonra kişilerin gereksiz ve bilgisiz çoğaltmalarından din
arındırılırsa din kolaydır. Aksi takdirde kişi dini ehil olmayan kişilerden
alırsa işte o zaman din zordur.
Şu olay bize
bunu çok güzel bir surette özetlemektedir.
Halife Hz.
Osman (ra) Görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle yanılarak kölesinin kulağını
çekmiştir.
–
Köle ise haksız yere çekilen kulağının ızdırabıyla “
çek bakalım çek! Nasıl olsa dinde kısas vardır. Bu âlemde kulağı haksız yere
çekilenler öteki âlemde haklı olarak kulak çekeceklerdir!” Der.
–
Halife Ömer bu
söz karşısında hemen yere yığılır. Ve köleyi nasıl olduğunu söyler. Vaziyet
vuzuha kavuşunca da kölesine emreder. “ Sende benim kulağımı çek der. Köle çekinse de sonuçta halife emretmektedir.
Emri yerine getirir.
–
Halife Ömer: “Şükürler olsun. Köle de olsa davasında
haklı olan birinin önünde diz çöktüm. Kısası burada gerçekleştirdim. Üstelik benden sonra geleceklere de kötü
örnek olmadım.” Der.
Yorumlar kapalı.