Dillerin kökü Türkçe mi?
Türk tarihinde boy, yer ve devlet olarak en çok adı geçen kelime “KENGER”dir.
Basra Körfezi’nin eski adı Kenger Denizi’dir.
Harzem, Harezm diye geçen ülke ve krallığın özgün adı KENGER’dir.
Antik dönemlerden Moğol istilasına kadar varlığını sürdürmüştür.
Çankırı’nın 1925’ten önceki adı KENGERÜ’dür.
KENGERİS ve KENGÜ Orhun Yazıtları’nda geçen yer adlarıdır.
KANGAL köpeği Anadolu’ya KENGER (KANGAR)’den gelmiştir.
KENGER adı, Manas ve Oğuz destanlarında geçer.
KENGER, Manisa-Kula’nın bir köyüdür.
KENGER içinden süt çıkan, sakızı ve yemeği yapılan bir bitkidir.
KENGER, en eski Türk boylarından biri olup Selçuklular, Azeriler KENGER kökenlidir.
Farabi, KENGER’in antik kenti olan Otar’da doğmuştur.
KENGER kelimesi, büyük olasılıkla Sumerce (!) Kİ (yer, ülke) ve ENGUR (Sümer kozmogoni evreni aoguran Kozmik deniz/rahim, Yaradan) kelimelerinden oluşur; (kir, çır, yir, şir, jer, şer, hir, çer) değişik Türk dillerinde “yer, yurt” anlamındadır ve TANRI YURDU demektir.
Rönesans dönemine kadar Avrupa’da konuşulan Batı dillerindeki kelime sayısı 1600’ü geçmezdi. Yeni kavramlar üretildikçe Latince ve Eski Grekçeden alınan kelimelerle Batı dilleri zenginleşti. Latince, Etrüsk Türkçesi üzerine kurulu bir dildir. Grekçe ise Sanskritçe ile Pelasgça (Türkçe) karışımından MÖ 750’lerde doğmuş almaşık bir dil izlenimi vermektedir.Türkçe fiil köklerine “-are” eki konunca Latince fiiller elde edilir:
Am-mak Amare Sevmek Amor, Amigo, America, Amatör
Kur-mak Creare (Kur-are) Kurmak Kreasyon
Kır-mak Currare (Kır-are) Kırmak, uzaklaşmak
Magta-mak Magtare Övmek,
Di-mek Dicere Demek, söylemek
Batı coğrafyası Türkçe isimlerle doludur:
Ön Türkçe ANG (Geyik, av) + ALANDI (Alan, ülke) > ENGLAND (Geyikler, av ülkesi)
TOJ (Devlet ) ve ALANDI > DEUTCH-LAND (Devlet toprağı)
AL (Alçak yer) ve ALANDI > HOLLAND (Alçak ülke)
PO (Ova) ve ALANDI > POLAND (Ovalık ülke)
EMRE, AMRAK (Sevgili, dost) > Amerigo > AMERICA (Dost)
URUK/ERECH (Uygarlık) + BAR (Dış) > URUBA > EUROPE (Uygarlık dışı)
OKAN (Yaradan, kozmik deniz) > OCEAN (Okyanus)
OTRA (PO ovasında Etrüsk Kenti) > ATRİA> ADRIATIC
KEMREN (Kale) > KREMLİN
EU (Ev) + TAU (Dağ) > UTAU > UTAH > UTAH (ABD)
ÖTÜKEN > VATİCAN
Arapça sanılan kelimeler Türkçe kelimelerin hecelerinin yer değiştirmesiyle ortaya çıkar:
Ön Türkçe SATIK (Ticaret) > IK ti SAT > İKTİSAT
BASIK (Baskı) > İK ti BAS > İKTİBAS AÇIK (Aç olma) > IK ti AÇ > İHTİYAÇ YAKIŞ (Yaklaşma isteği) > İŞ ti YAK > İŞTİYAK
KELE-ME (Konuşma) > KELME > KELİME
ÇAKKA (Mabed, Tekke) > MAKKA (Mek-Ke/Mabed)
Batılı bilim adamlarının çok iyi bildiği, fakat Türklerin fark etmediği bir gerçek vardır: “KELİME” kelimesi Arapça değil Türkçedir.
Türkçe-Kengerce ilişkisi
Kengercenin Sami veya Hint-Avrupa (!) dili olmadığını, Türkçede olduğu gibi Kengercede de ses uyumu olduğunu, Türkçe gibi aglunatif (bitişken) bir dil olduğunu tüm bilim dünyası kabul eder. Kengercenin Türkçe olması Batı dünyasının dil ve tarih tezini çürüteceği için, bu gerçeği -engizisyon korkusu ile- hiçbir Batılı bilim adamı dile getiremez. Ancak özel konuşma ve yazışmalarında bu gerçeği itiraf edebilirler. (S. N. Kramer’in Muazzez İlmiye Çığ’a yazdığı mektuplarda görüldüğü gibi.)
Hem Kaşgarlı Mahmut’un Türkçe hem Pensilvanya Üniversitesi’nin Sumerce sözlüklerinde “ağaç” kelimesinin 3 ayrı anlamı aşağıda görüldüğü gibi aynıdır. Bayrak, Tanrı, ezan, ulus kelimeleri bizlere Kengerceden yadigârdır. Bunun dışında diğer benzerlikler Kengerce-Türkçe ilişkisine ışık tutmaktadır.
Kengerce – Ön Türkçe – Anlam
BADARA – BADRAK BAYRAK, MIZRAK
LULU-ULUL ULUS
DİNGİR – TENGİR TANRI
GUMEZE – KIMIZ KIMIZ
KAKARAŞA – KARGAŞA KAOS
HAŞGAGA – KAHKAHA KAHKAKA
GUMUR-OMUR OMUR
GEŞ- IGEŞ
GEŞ – IGEŞ AĞAÇ
GEŞ – IGEŞ ODUN
Ning – Ning Nesne, şey
Gig – İg Hasta
Gudu – Kötü Makat
Gam – Rahim
Agarın – Garın Karın, rahim
Aş – Aş Aş, ekmek
Bilga – Bilge Bilge
Guenag – Gonak Konak
U – U Uyku
E- E Ev
Ama – Ama Ana
Ud – Od Ateş, gün, zaman
Gana – Ana Tarla
Un – Arı Arı, parlak
Guyun – Boyun Boyun
Çantak – Çentik Çentik, üçgen
Gurum – Kıvrım Kıvrım
Aşme – Işıma Radyasyon
Eber – Öbür Öbür
İzi – İsig Isı
İlu – Ulug Ulu, ilah
Eren-Eren Erler, ordu, yiğit(ler)
Urin – İrin Kan, cerahat
Bad – Bud But, bacak
Sîlig – Eiig El
Zingi – Süngü Kemik
Gusa – Kas Adale
Gir – Gür Soylu, gür
Günümüz ve Kengerler
Özgün adıyla KENGER (Sümer), “UYGARLIĞIN BEŞİĞİ” olarak bilinir. Yeryüzünde matematik, geometri, cebir, astronomi, hukuk, tıp, edebiyat, şehircilik, muhasebe, mühendislik kütüphanecilik ve sistemli eğitim; kısaca bilim, sanat, uygarlık ve tarih Kenger’de başlar.
Kenger uygarlığını anlamadan günümüzü anlamak mümkün değildir. 6000 yıllık insanlık tarihinin 4000 yılı Kenger kültürünün bilfiil etkisi altında biçimlenmiştir. Günümüz uygarlığının altyapısında Kenger Uygarlığı, Batı kültürünün dip katmanlarında Kenger kültürü vardır. İşte bu yüzden Amerika’nın sembolü olan “Özgürlük Heykeli”, Kenger Tanrıçası Göklerin Kraliçesi Ninanna’dan başkası değildir. AB Bayrağının 12 yıldızı -12 kabile, 12 havari, 12 imam gibi- Kengerin büyülü sayısı 12’den çıkmıştır. Kenger takviminde yıl 12 ay, gün 12 saat, gece 12 saat, Kenger Tanrılar Meclisi’nde 12 tanrı, Etrüsk Federasyonu’nda 12 şehir, Kenger icadı olan astrolojide 12 burç, Madonna’nın başındaki halede 12 yıldız olması bir rastlantı değildir. (Madonna Kengerce “kırlarda dolaşan dişi eşek” demektir.)
5000 yıl önce Kenger Uygarlığı’nda var olan değerlere bugün AB ve ABD kendi keşifleri imiş gibi sahip çıkmaktadır. Oysaki “demokrasi ve laiklik” Kenger’de başlar. (MÖ 3000) İnsan Hakları, “özgürlük ve adalet” kavramları tarihin ilk yasaları olan Er-Engur (MÖ 2112-2195) yasaları ile Kenger’de başlar. İbrahimi/semavi dinler Kenger’de başlar (MÖ 2000).
Gerçeğin ta kendisi olan bu savlar ilk anda marjinal düşünceler olarak algılanabilir. Çünkü yüzyıllardır süren propagandalar sonucu, beyinler -Sümer’in yanında dünkü çocuk kalan -Grek ve Roma safsataları ile enfekte ve iğdiş edilmiştir Kenger Uygarlığı’nın- Sümer adıyla- okul kitaplarımızda yarım sayfa ile geçiştirilmesi bu beyin enfeksiyonunun bir başka dışavurumudur.Öte yandan bilim üzerinde bugün Galileo döneminin engizisyon mahkemelerini aratmayan gizli bir entelektüel terör baskısı bu gerçeklerin su yüzüne çıkmasını engellemektedir. Avrupa parlamentolarında çıkartılan soykırım yasaları bu entelektüel terörün en somut örnekleridir, bir diğer örnek, Fransa’daki etimolojik ve etnik araştırma yasağıdır. Diğer Batı dilleri gibi Fransızca da kökü olmayan, değişik dillerin harmanlanmasıyla bin yıl önce ortaya çıkmış toplama bir dildir. Gariptir ki Fransa’da Fransızcanın ve Fransızların kökenini araştırmak yasaklanırken Türkiye’de ağızlarda sakız olan bir “etnisite” modası çıkartılmıştır. Etnik araştırmalar (!) için ülkemizde belli üniversiteleri ve kurumları paraya boğmaktadır. Etrüsk ve Sümer uygarlıklarına müfredatında hiç yer vermeyen bu “etnisite bağımlısı” kuruluşlar kime ve neye hizmet ettiklerini düşünüyor ve vicdan muhasebesi yapıyorlar mı?
Tüm üniversitelerimizin Sümerlerle ilgili araştırma ve yayınları toplansa bir tek Muazzez İlmiye Çığ’ın araştırmaları kadar etmez. Etrüskler konusunda tüm üniversitelerimizin araştırmaları Adile Ayda’nın araştırmaları kadar yoktur. Ülkemizdeki eğitim sistemi düzeltilmezse ecdadı tanımayan, geçmişini bilmeyen, özüne yabancılaşan bir toplum ortaya çıkacaktır ki böyle bir toplumun varlığını uzun süre koruyabilmesi günümüz koşullarında mümkün değildir.
Yorumlar kapalı.