Organize olma, birlikte yaşamın zorunlu ve kaçınılmaz bir gereğidir. Küçük topluluklar; insanın, doğanın acımasız koşulları karşısında bir araya gelme ve toplu yaşama zorunluluğunun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu küçük topluluklar, zaman içinde gelişime ve değişime uğrayarak ya da doğadaki koşullara gözlem ve deneyler sonucu uyum sağladılar. İlkel düzeyde de olsa çeşitli kurallar ortaya koymaya ve bu kurallara topluluğa dahil herkesin uymasını sağlayamaya başladılar. Doğadan yola çıkılarak ve yaşama tutunmanın, hayatta kalmanın zorunlu sonucu olarak ortaya konulan bu kurallar insanların organize olmalarının başlangıcı olarak kabul edilebilir. İnsanlığın tarihsel süreç içinde ortaya koyduğu gelişim ya da uygarlık, organizasyonların en kapsamlısı ve en olağanüstüsü olarak kabul edilen “devlet”i ortaya çıkardı. Devlet, organizasyonların en karmaşık ve en boyutlu olanıdır.
Başlangıçta, insanların doğa ve diğer topluluklar karşısında korunması ve savunulması işlevini üstelenen devlet, uygarlık düzeyinin gelişmesi, insanların gereksinimlerinin çeşitlenmesi sonucu çeşitli ekonomik işlevler de üstlenmek durumunda kaldı. Kamu ekonomisi, devletin giderek ekonomiye karışımı zorunluluğu nedeniyle, çeşitli sorunlara çözüm getirme çabalarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 1980’lerde uluslararası borç krizinin yaşanmasından sonra, tüm dünya ekonomilerinde çeşitli biçimlerde hissedilen dengesizlikler ve tıkanmalar mali boyutlu ayarlamaları ve piyasa reformlarını gündeme getirmiştir. Bu süreç devam ederken, 1990’ların başından itibaren devletin ekonomideki rolü ve devletin işleyişi sorgulanmaya ve devlet reformu üzerinde durulmaya başlanmıştır. Devlet reformu çalışmaları, özellikle yönetsel (idari) alanda yoğunlaşmıştır.
Dünyanın yaşadığı küreselleşme süreci; bilimsel, teknolojik, toplumsal, ekonomik ve politik alanda yaşanan büyük devinim ve dönüşümler kamu yönetiminin de yeniden değerlendirilmesine ve sorgulanır duruma gelmesine yol açmıştır. Devletin temel amacı; yurttaşlarının yeryüzünde mutluluk ve gönencini (refahını) her koşul altında sağlamaktır. Dolayısıyla, dünyadaki tüm devletler için aslında ya da özünde misyon tektir. Bu misyonun odağında kendi yurttaşlarının mutluluk ve gönenci vardır. Devletler; siyasal, ekonomik ve toplumsal yapılarını bu amacı sağlamak üzere kurgularlar. Siyasal rejim, ekonomik ve toplumsal yapı farklılıkları buradan kaynaklanır. Kaynak: İsmmo
Yorumlar kapalı.