Duyarsızlaşmış bir insan ve toplum işitir ama duymaz, bakar ama görmez, düşünür ama anlamaz. Kalbi çarpar ama vicdanı sızlamaz. Belki Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen “hatta daha şaşkındırlar” ayetinin bir muhatabı da bunlardır. Eğer öyleyse kendileriyle hayvanlar arasındaki çizgi kaldırılmış, hatta hayvandan daha aşağı bir yere itilmiştir.
Ne yazık ki kabul ve itiraf etmek zorundayız: Bireyler ve toplum olarak duyarlılığımızı önemli ölçüde yitirmiş durumdayız. O hale geldik ki gözlerimizin önünde cereyan eden hadiselere, ne kardeşlik, ne akrabalık, ne komşuluk, ne de dindaşlık hatırına el uzatmıyoruz. Sanki vicdanlarımıza narkoz verilmiş, duygularımıza neşter çekilmiş de birbirimizi fark edemez olmuşuz.
Apartman komşumuzun evine ateş düşse, yanı başımızda bir kendini bilmez ırza namusa tasallut etse, bırakın müdahale etmeyi, dönüp bakma gereği bile duymuyoruz. Haber bültenlerindeki açlık, şiddet, cinayet haberlerini stand up seyreder gibi seyredebiliyor, onurumuz ayaklar altına alınırken gülebiliyor, dinî ve örfî değerlerimizi yaşama ve yaşatma noktasında son derece kayıtsız kalabiliyoruz.
Belki bu halin başka toplumlarda görülmesine bir anlam verilebilir. Peki ya müslüman toplumun duyarsızlaşmasına ne demeli? “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.” (Buharî) diyen, “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim) diye emreden bir dinle duyarsızlığı bir arada zikretmek mümkün mü?
Gerçek mümin Allah’ın yeryüzündeki halifesidir, AllahTealâ’nın güzel gördüklerini insanlara duyurmak, kötü gördüklerinden onları sakındırmak için dünyadadır. Ve değil mi ki mahlukata merhamet onun en belirgin özelliği olmalıdır. Şu halde çevresinde meydana gelen hadiselere ilgisiz kalması, kulaklarını, gözlerini, ağzını kapatarak üç maymunu oynaması ona yakışır mı?
Değişiyor muyuz değiştiriliyor muyuz?Görünen o ki, “İnsan insanın kurdudur” felsefesinden beslenen bugünkü hakim kültür, diğerleri gibi bizi de “ben” merkezli bir anlayışın içine hızla çekmekte. Hissiyatımızı kısırlaştırmak suretiyle bizi bizden koparmaktadır. Sonunda da hissiz, ruhsuz bir toplum olup çıkıyoruz galiba.Hoşça kalın.*rç*
Yorumlar kapalı.