Her değişim sürecinin kaçınılmaz iki tarafından bir tarafında değişimden yana olanların geleceği şekillendirme azim ve kararlılığına karşı, diğer taraf da değişime karşı duranların “değişmezlik” saplantısına batmış arızalı kafalarıdır. Çoğu kanla yoğrulmuş, kanla beslenmiş yada kandan beslenmiş binlerce tarihi örnek var insanlığın geçmişinde. Onları, geçmişe not düşen tarihçilerle geçmişten günümüze yansımalarına ayna tutan sosyologlara bırakıp kendimizin içinde bulunduğumuz çağın bu kronik arızası üzerinde durmak isterim.
İçinde yaşadığımız Türk asrının başlarında Cumhuriyeti kurarken değişimi gerçekleştiren düşüncenin mevhum korkulardan hareketle değişime direnç göstereceğini zannettikleri öcüler üretip “uçacak kafalar” söyleminin örneklerinden, mesela bir İskilipli Atıf Hoca’nın niçin idam edildiğinden, İstiklal Mahkemelerinin önce infaz sonra karar caniliğine, yada Menderes ve arkadaşlarının idamından, 12 Eylül ihtilalcilerinin önce yaşını büyütüp sonra yetişkin kategorisinden idam ettiklerine, sayıları onbinlerle ifade edilen faili meçhul cinayetlere, ölüme meydan okuma eğitimi almış üniformalıların son yıllarda istatistikleri zorlayan intiharlarına bakıpta bu günah galerisinin Türk asrına damga vuran yüzkarası tarafı hep bir yönüyle gelip bu değişim talepleri ile değişim direncinde sarkacın sağa ve sola salınımı değil mi?
Her neyse.. bunları geride bıraktık diyenler rafa kaldırsalar da onlar orada duruyor olsun; günümüze gelelim.
Kariyeri siyasi lider olmaya müsait olmayan bir figürün yapay yollarla başına oturtulduğu siyaset cephesinde yaşananlar, siyaset bilimciler için çok zengin malzeme yığınını hergün biraz daha zenginleştirmekte, takvim yapraklarını çevirdikçe istiflenen malzemenin ağırlığı ve çeşitliliği artmakta. Birgün değişimden ve değiştirilemezlikleri kırmaktan bahseden yapay liderlik, ertesi gün içinde bulunduğu odağın statik yapısının katı karşıtlığında geri dönüş manevralarında sirk cambazlarına taş çıkartacak atraksiyonlar sergilemekten geri durmuyor. Onun için arkadaşları tarafından sık sık liderliğinin sorgulandığı açık pozisyonlara düşürülüyor! Kendinden önceki yapay liderliklerin, örneğin Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in, Yıldırım Akbulut’un kendilerine bahşedilen liderliklerinin, paraşütle indikleri koltukları dolduramamanın analizini yapmadan bir partinin başına inmiş olmayı, kişisel kariyerinin ve kaderinin hak edilmişliği yanılgısına düşmüş görülüyor.
Oysa son 50-60 yılı hatırlasa, Menderesi asan, Demirel’i defalarca git gel sirk maymununa çeviren, Özal’ı ancak ikinci bir suikastla ortadan kaldıran, Erbakan’a Başbakanken küfrettiren, Tayip Erdoğan’ı okuduğu bir şiirden dolayı zindana attıran, “değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ironisiyle siyaset literatürüne geçmiş bir liderin kumpasa düşürüldüğü bir kaset senaryosu ile nasıl alaşağı edildiğini irdelese, tüm bunların arkasında aynı karanlık iradenin varlığını bulup görmek için müneccim olmaya gerek olmadığını da görecektir.
Tam bunları not ettiğim sırada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 19 Ekim günü parlamentodaki grup toplantısı konuşmasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a yönelik seviyesizce sataşmasına, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tan da yenilip yutulması zor, hazmı imkansız bir yazılı açıklama ajanslara bomba gibi düştü. Bizler o açıklamanın detaylarını anlamaya çalışırken, Türkiye’nin kronik başörtüsü sorununa çözüm için iktidar partisi grup başkanvekillerinin parlamentoda grubu bulunan partilerin grup başkanvekillerini ziyarete başlamasına dakikalar kala Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın 6 sayfalık “zaman ayarlı”, TBMM’ni kendi vesayeti altındaki sekreterya gibi telakki ettiğini gösteren muhtırası ajanslara günün en büyük bombası olarak düştü. Parlamentoyu aşağılayan bu açıklamaya muhalefeti oluşturan üç grup ilk anda sessiz kalırken, İktidar partisi 27 Nisan e-Muhtırasına karşı gösterilen direncin bir benzerini bu kez Yargı Muhtırasına karşı gösterdi. Daha sonra MHP, Abdurrahman Yalçınkaya’nın tehdidi TBMM üstüne kayyumluk girişimi olarak niteledi ve Ak Partiye destek verdi. BDP, destek mi köstek m belli olmayan kendi dünyasının karmaşıklığını içeren bir açıklama yaptı. CHP ise Abdurrahman Yalçınkaya’nın açıklamasını sahiplenip başörtüsü çözümünü bir kez daha çözümsüzlüğe bağladı.
Yorumlar kapalı.