Dün köşemde yer kalmadığı için sizlere sunamadığım laik cephe savunucusu kesilenlerin tek yönlü ve tek taraflı, saptırma amaçlı yorumlarına son olarak yine o dönemin Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın, “Bu tür terörist saldırılar yargıyı etkilemeyecek. Hiçbir terörist eylem, yargıyı inandığı doğrultuda karar vermekten alıkoyamaz. Ayrıca hiç kimse devlet düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma amacı güdemez” sözlerini bir kez daha hatırlamak lazım.
Bu ve bu koroda yerini alan tüm siyaset, yargı ve medya aktörleri eğer vicdan sahibi iseler, kırıp döktükleri kalpleri teskin adına da olsa acaba birgün çıkıp özür dileyecekler mi doğrusu bilmiyorum. Herhalde bu utançla, bu basiretsizlikle tarihe geçmek, hem kendileri hem de yandaşları için koca bir leke olmaya devam edecektir. Yada onların çok sevdiği tetikçileri Bekir Coşkun’nun ifadesiyle “masal okumaya/dinlemeye” devam edeceklerdir. Kişisel kanaatim, onlar hiçbir zaman özür dileme erdemini tercih etmeyecekledir. Belki de o erdeme gölge düşürmeme/kirletmeme adına bunu tercih edeceklerdir. Dilerim, yanılan ben olayım…
Sözün bu noktasında son günlerde ajanslara düşen, ama ne hikmetse Anayasa tartışmaları gölgesinde toplumda fazla yankı bulmayan bir olayı da anmak, konuyu bütünleyeceği düşüncesiyle derleyebildiğim bilgileri okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Danıştay olayının kırılma noktasını oluşturduğu toplumdaki kutuplaşmanın akabinde geliştirilen bir söylem vardı; CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Prof. Muazzez İlmiye Çığ, toprağı bol olsun Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin müteveffa Genel Başkanı Türkan Saylan, CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter gibi kadın önderlerin, özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimi akabinde eşi Hayrünnisa Gül ve Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan hanımefendilerin başörtüleriyle ülkemizi temsil edemeyecekleri, bundan “utandıkları” ifadelerinden hareket eden bir fanatik; Almanya’da yaşayan ve 1999’dan bu yana Avrupa Türkiye Cumhuriyeti Kadınları Derneği’nin başkanlığını yapan Sultan Atıcı’nın, Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan hakkında kamusal alanda başörtüsü takmaları ile ilgili yaptığı suç duyurusu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca işleme konmuştu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Nuri Yiğit, kamusal alanda türban takılmasının suç olmadığı yönünde önemli bir karara imza attı ve takipsizlik kararı verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Nuri Yiğit, verdiği takipsizlik kararıyla önemli bir tartışmaya da son noktayı koymuş oldu. Kararda “Bir fiilin suç oluşturabilmesi için Türk Ceza Kanunu’nda ya da özel ceza kanunlarında suç olarak tanımlanması ve müeyyidesinin bulunması gerektiği’’ ifade edildi. Yiğit verdiği takipsizlik kararında, “iddia edilen olaylar bakımından ceza hukukunda suç tanımlamasına yönelik bir düzenleme ve müeyyide bulunmadığı gibi, aynı konuda idari bir soruşturmayı gerektiren düzenlemenin de mevcut olmadığı ve bu nedenle soruşturma evrakının intikal ettirileceği bir başka idari makam da bulunmamaktadır” dedi.
Suç duyurusu dilekçesinde, “Türk kadınını temsil görevine sahip kişiler olan Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan’ın, kamu alanı sayılan yurt dışı görüşmelere ve yurt içinde Anayasa ve yasalar ile belirtilen resmi günlere, dinsel kıyafet olan ve siyasi simge niteliği bulunan türban ile katılarak suç işledikleri” iddiasında bulunulmuştu.
Yorumlar kapalı.