*Üstelik, çocukların ara sıra bir köşesinden gösterdikleri “hassas ve dikkatli dünyalarının” farkında olan hemen hiç kimseden dahi; ‘sen bilemezsin, sus bakayım!’, ya da ‘sadece sana söyleneni yap’ gibi, düşünce ve muhakeme özürlü bireylerin ortaya çıkmasını netice verecek dikkatsiz-telafisiz herhangi bir söz, davranış veya tutumu da, pek göremezsiniz!.
*Çünkü durumun ciddiyeti, -çoğumuzun-çoğunlukla yaptığının aksine- ehl-i hâlin hep hatırındadır: „Ehadiyetin“ her insanın iç dünyasındaki tecellilerinden biri olan ‘eneye-benliğe-bireyliğe-ferdiyete’ gösterilen derin saygı, o gönül erlerinin çocuklara yönelik yaklaşımlarında kendisini en başta belli eden hususlardandır.
*Dahası, henüz ‘emekler’ haldeki o benliğin, yakın bir gelecekte bu kez de ‘yürüyen’ bir birey haline geleceği de, yine unutulmayan, n-unutulmaması gereken hususlardandır. Ne var ki, bu pek aşikar gerçeğe rağmen, bir insanın çocuklukla yaşadığı o emekleyen döneminde görebileceği “doğruluktan sapma” hallerinin, ‘yürüyebildiği‘ dönemlerinde aynı insanın düşünce ve gönül dünyasında ne denli ciddi sıkıntılara dönüşebildiği de meydandadır.
*Nitekim “Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar ama anası-babası onu o hak üzere bulunduğu fıtrattan geri çevirir ve Hıristiyan, Yahudi vs. yapar.” mealindeki Nebevî fermanın -belki ileri safhasındaki sonucuyla- bize hatırlattığı işte bu hakikat; hem çocuklara yönelik davranışlardaki dürüstlük ve doğruluk hallerinin önemini, hem de çocukların ’soyut düşünebilme’ yeteneği açısından hiç de sandığımız kadar geri ve yetersiz olmadıklarını hakkıyla ders vermektedir. Nitekim Allah Resulü aleyhissalatü vesselamdan nakledilen bir başka rivayette, “Kim bir çocuğa, ‘gel sana şunu vereceğim’ der ve sonra da bu dediğini vermezse, bu bir yalandır!” diye buyrulması da; çocukların yalana veya doğruya alışmaları noktasında ummadığımız ölçülerde ‘derinlikli bir kavrayışa‘ sahip olduklarını, yine “oldukça kesin bir surette” haber vermektedir.
Bunlarla birlikte, yetişkinliğe atılacak adımları otuzlu-kırklı yaşlara kadar çıkartılmış ‘modern zaman neticeleri’ sureten aksini söyleseler de; yedi-sekiz yaşlarında bir çocuğun, “Ahirete vücudumuz da mı gidecek, yoksa tek ruhumuz mu?” şeklindeki sorusuna muhatap olursanız, çocukların fark edebilme yeteneği bakımından hemen her yaşta ummadığımız kadar faal olduklarını unutmamamız gerektiğini fısıldamakta bizlere… Biz yeter ki, çocuklardan beklediğimiz olgun davranışların, biraz da çevrelerinde görebilecekleri olgunlukları yansıtabilmelerine bağlı olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Çocuklar, sandığımız kadar ‘çocuk’ değildirler aslında!.. Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.