Öyle
anlaşılıyorki geride bıraktığımız beş ayda üstümüze çöken gri bulutların
hepimizi sürükledi karamsarlıktan çıkış süreci de bir hayli zaman alacak.
Oluşan hasarın tespiti kadar, onarılıp giderilmesi de zaman alacak. Ekonomistlerin
verdiği bir örneklerden birini sizlerle paylaşırsam sanırı meramımı daha iyi
ifade etmiş olacağım. Geride bıraktığımız zaman diliminde tüm sektörlerde bir
bekleyiş, hata kimi alanlarda hızla bir duraksamanın getirdiği geriye gidiş
yaşandı. Örneğin inşaat sektörü; işçi istihdamından alın, malzeme envanterine
konu olan imalat çeşitlerine, en küçüğünden en büyüğüne yaklaşık 800 bileşenden
oluşuyor. Bir duraksamanın veya geriye gidişin oluşturduğu bu büyük hasarı
sadece “inşaat sektörü”nün nesnel yapısı bina stokunun “elde kalması” olarak
okursak, kör ve sağır bir kısır döngüye kendimizi hapsetmiş oluruz. Gerçeği
kavramanın yolunun detayların da dikkate alınmasından geçtiğini unutmayalım.
Bu
gerçek, siyaset mühendislerinin/tuzu kuru üst gelir tabakasının umurunda
olmayabilir. Onlara siyaset malzemesi hazırlayan ideolojik saplantılı sözde
aydınların/akademisyenlerin teorilerinde bu detaylar yer almıyor. Onlar
varlıklarına -emek vermeden- varlık eklerken; işsiz kalan insanımızın,
atölyesine kilit vuran sanatkarın, mahallenin yaşam destekçisi bakkalın
yokoluşlarını görmezler, göremezler. Onların yaşam biçimi ve alanı, hayatlarını
sürdürdükleri steril ortamdan bir adım ötesini yok farzetme üzerine kurulu.
Yaşadığımız
son çalkantılı, belirsizliklerle dolu karamsar hava halkın sağduyusu ve
feraseti sayesinde dağıtılmamış olsaydı, ülke olarak, millet olarak
izmihlalimiz kaçınılmaz bir kader olacaktı. Milletin feraseti, her akşam
televizyon ekranlarına çıkıp siyasete ve siyasilere ayar vermek için koca koca
laf canbazlıklarına, akademik misyonlarının etiketine sığınarak yaptıkları
siyaset mühendisliğini elindeki tek kartı/kozu olan bir “oy”la
çöpe atmaya yetti.
Aslında
içimizde oluşan panik havasının yersizliğinin de kanıtı, bu bir “oy”un gücü
konusundaki tarihsel unutkanlığımız. Oysa çok partili sisteme geçtiğimiz
1940’ların ortalarından bugüne, ne zaman siyasi bir sıkışıklık ya da kilitlenme
ile karşılaştı isek, halka müracaat edildiğinde daima sağduyu galip gelmiş ve
siyasi mühendislik projeleri çöpe atılmıştır. Özellikle 1950 seçimi ile
başlayan bu kendi kaderini kendi belirleme olgusu; 60 ihtilalinden, 71
muhtırasından, 80 ihtilalinden, 28 Şubat post modern devriminden sonra her
seferinde rotasından çıkan toplumsal düzeni yeniden tesis edecek kadroların
yolunu açmıştır. Hatırlayalım; 2002’de Türkiye resmen çökmüş, memurunun maaşını
bile İMF komiserlerinin lütfuyla öder hale gelmişti. Akabinde oluşan “Sessiz
Devrim”in aktörleri ülkemizi İMF’ye borç verecek seviyeye getirdiler. Bunu en
iyi hissedip anlayan, değerini takdir eden halkın orta ve alt gelir gurubundaki
insanlarımız, bu ferasetini 1 Kasımda bir kez daha gösterdi. Belirsizliklere,
kaosa ve bunların öne çıkan argümanları silahlı, silahsız, ekonomik her türden
teröre bir kez daha “oy”u ile dur dedi. Eskilerin deyimi ile “Çarıklı Erkan-ı
Harb” olaya el koydu. Olan biten budur. Güzel günler bizi bekliyor.
Yorumlar kapalı.