Bir cam
kırıldığında hemen bir telaş. Aman ayağımıza batar, elimizi keser, incitir bizi
diye. Gırgır, olmadı elektrik süpürgesi, aman son gücüyle çeksin. Neden? Bizi
incitmesin diye. İyi de cam kırıklarına gösterdiğimiz bu itinayı kırılan canlar
için de gösterebiliyor muyuz acaba?
Kırılan
canlar, hele hele kırdığımız, incittiğimiz, üzdüğümüz canlar… Geçen ömür
dilimimizde ne kadar can kırmışız değil mi dönüp baktığımızda. Kırdığımız
canların bir çoğu da geçip gitmiş bu dünyadan. Keşkelerimiz bir fayda vermiyor
artık. Bu göçüp gidenlerin çoğu da anne ve babalarımız. Keşke şimdi yanımızda
olsalardı dediğimiz, lakin yanımızdakilerin kıymetini bilmediğimiz anne ve
babalarımız.
Bir de
toplum olarak kırdığımız canlarımız var bizim. Onlar belki de her gün görüp
geçtiğimiz, hiç kâle almadığımız, mahallemizin, sokağımızın, arastamızın
sakinleri canlarımız. Bazen dozunu kaçırıp dalga geçtiğimiz, belki de alay
ettiğimiz, aklımız sıra eğlendiğimizi sandığımız canlarımız. “İçinizde öyle
garipler vardır ki Allah (cc) sırf onların hatırı için gökten rahmet indirir,
yerden rızıklar çıkarır” ilahi hitabını sanki hiç duymamış gibi. İlla da
istediğinde verdiğimiz bir dal sigarayı burnundan getirmemiz mi lazım bu
canların?
Geçici bir
hayat olan bu dünyada, canları kırmadan, üzmeden de yaşayamaz mıyız? Biraz daha
hoşgörülü, alçakgönüllü olamaz mıyız? Kişileri bir çok kategoriye
ayıracağımıza, şuralı, buralı, zengin, fakir gibi sınıflara ayırmadan, sırf
“Yaradan dan ötürü” sevemez miyiz? Tâbi ki sevebiliriz; ancak;
Öncelikle
babadan, dededen kalma gayrimenkullerin değer kazanmasıyla bir anda, hiç
beklemediğimiz anda geliveren, “sonradan görme” zenginliğimizden sıyrılıp, “ne
idim” sorusunu kendimize gerçekten sorarak. Nereden geldiğini unutarak,
geldiğimiz yerin insanlarına tepeden bakmayı bırakıp, aslımızı sık sık
hatırlayarak. Aslını, neslini inkâr edenin ne olduğunu hafızamızdan hiç
çıkarmadan, hatta hafızamıza kazıyarak. Baba parasıyla hava atmak yerine, kendi
emeğimiz, alın terimizle kazandıklarımızla belki övünerek…
Örnekleri
çoğaltmak pek çok da, zülfü yâre dokunmak da var işin içinde. Özet olarak son
sözümüz; canları kırmayalım, üzmeyelim. Ola ki mazluma, garibe zulüm ederiz de
zalimlerden oluruz. Ve mazlumla Allah (cc) arasındaki perdeler kalkıverir de
kırılan can biz oluveririz. Onun için de kırmayalım ki kırılmayalım, üzmeyelim
ki, üzülmeyelim. Hakkını haklıya teslim edelim. Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.