Anket sonuçlarına şöyle bir bakın, kim kimden ne kadar memnun, istatistikler sevgi sonucunu veriyor mu? Toplumsal suç oranlarındaki artışa bakın. Sorunların temeline inin. Hepsinde de elde ettiğiniz sonuçların, sevgi mahrumiyetinin toplumsal birer yansımaları niteliğinde olduğunu göreceksiniz. Evet, bu tablo sevgisizlik ürünü değilse ya nedir? Kâinatın mayası ve dengesi; sevgi, merhamet, şefkat ve nezaket olduğuna göre, bunların hepsinin de kaynağı sevgi değil midir? Bu güzel duygular üzerine kurulmamış mı insanlık kalitesi… Aksi insan tabiatına aykırı! Aykırılıktan bir nizam, bir düzen ve huzur beklemek ise imkânsıza talip olmak kadar akl-ı selimden mahrumiyet… Öyle ise illa sevgi, illa sevgi… Eşler birbirini sevmezse kimyaları bozulur, bozuk kimyadan doğru davranışlar yayılmaz etrafa! Öğrenci öğretmenini sevmezse alacağı diploma, sahibini ancak zulüm insanı yapar. Onu farklı farklı şeylerin aracı yapar!
Sevginin olduğu yerde adalette olur. İdare eden emrindekine hakkaniyet çerçevesinde davranır. Zulümle tatminin kapısını aralamaz. Sevgisizlik güç, baskı ve tahakkümü, bu olumsuzlukların tabi bir sonucu olarak da nefreti doğurur. Alt üst ilişkileri sevgi köprüsüyle birbirine geçit verir. Her sahada mutluluk, verimlilik, başarı ve kalite ancak, sevginin itmesiyle hayatiyet kazanır. Sevgi gücünün olmadığı hiçbir sorun aşılamaz, itici gücü sevgi olmayan hiç ortamda huzur, sükûn ve başarı tesis edilemez. İşini seven işinde mutlu olur, eşini seven evinde mutlu, amirini seven biriminde mutlu, mutlu insanların oluşturduğu bir toplum ise bugünü ve yarınından umutlu olur. Topyekûn bir umudu ruhunda taşıyabilen bir toplumun da dünyadaki yeri çok farklı olmaz mı?
Devlet geleneği kadim, kurumları köklü, devlet memurluğunun adabını bilen bir terbiye ile yetişmiş çalışma ortamlarını bizlerde sevip sevdirmeliyiz. Zira işini sevenler birbirlerini de severler. Sevmeliler ki, kurum kültürü korunabilsin. İş tatmini sağlanabilsin. Mensubu bulunduğu ve aidiyet hissettiği bir camia içinde ancak, kendini değerli hissedenler sevginin rehberliğinde başarılara imza atabilirler… Gerek iş yerindeki iletişimimize, gerekse ikili ilişkilerimize emek verelim, gönül verelim ki bütünlüğümüz zarar görmesin. Ortamlarımızın tadı kaçmasın. Ekmek yediğimiz devlet kapısında olmanın lezzetini hep yüreğimizde hissedebilmenin yolu, bu denli ilkeli olmaktan geçer diye düşünüyorum. Zira sevgiyi, sadece romantik zamanlarınızın revaçta olduğu dönemlerde aramayın. Sevgi, aynı zamanda yaptığınız iş esnasında tomurcuklanmış alın teriniz içindeki tuzla beslenen, tatlı yorgunluklarda gizlidir. Unutmayın ki, kadim dostluklar alın terinden ve paylaşımdan beslenen iş ortamlarında daha güçlü bir şekilde boy atarak filizlenir.
İşte bu ortamın tesis edilmesi için her bireyin bulunduğu, işgal ettiği veya mensubu olduğu ortamda sorumluluğunun farkında olması bir zarurettir. Sevginin tarifinden birisi de emek ise şayet, insanın sevmek zorunda bulunduğu her alanda döktüğü tere sahip çıkması, sabır göstermesi gerekmiyor mu? Sevgiyi elinden kaçırmamak adına, Sevgiyi beslemek gerektiği için…
Öyleyse, her sahada sevgiye susamış bir toplumun üyesi olduğumuzun farkına bir an evvel varalım. Etrafımızı daha fazla çoraklaştırmayalım. Kendimizi sevginin hâkimiyetine bırakalım ki; şefkat, adalet, merhamet, hakkaniyet tecelli etsin. Böylelikle sevgiye de layık olanlardan olabilelim. Zira sevilmenin yolu, sevgi sunmaktan geçer, unutulmamalı… Yüreğinizdeki sevgi hiç eksik olmasın!
Sevgi yumağında sevip, sevilenlerden olmanızı dilerim.
Yorumlar kapalı.