Büyük Buluşma…
Geçen yazımızda cümle arasında değindiğimiz bir konu olan Hac, yolcu ettiklerimiz ve Kurban Bayramı’nın geliyor olması nedeniyle yeniden gündemimize girmiş bulunmakta. Dünyanın her yerinden, milyonlarca Müslüman Kabe’ye doğru akın akın yol almakta. Kabe, Beytullah; Allah’ın Müslümanlar için kıble olarak seçtiği evdir… Allah’ın kendisine nice üstünlükler bahşettiği evdir… Yeryüzünde ibadet için kurulan ilk evdir…
“Ona yol bulabilen herkesin Kabe’yi haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.” (Al-i İmran:97) ayeti gereğince sağlık, yolculuk imkanı ve yol emniyeti elverdiğinde ilk fırsatta, ömürde bir kez haccetmek üzere bu kutlu mekana gitmek farzdır.
Hacc; Müslümanların, davalarının doğduğu, babaları İbrahim’in eliyle hanif dininin başladığı ve Allah Azze ve Celle’nin yeryüzünde sırf kendisine ibadet edilen ilk ev kıldığı Kabe’nin yanında gerçekleştirdikleri yıllık genel kongreleridir. Ama üzülerek görmekteyiz ki, Müslümanlar bu büyük buluşmanın farkında olmaktan çok uzak ve Hacc artık bir kongre olmaktan çıkmış durumda.
Sakın söylediklerimiz yanlış anlaşılmasın. Biz Hacca gidenlerin orada alış-veriş yapmalarına falan karşı değiliz. Aksine Bakara:198’de Rabb’imizin buyurduğu gibi “Rabbinizin fazlından aramanızda (ticaret yapmanızda) size bir günah yoktur.” Ama bu ticaret ibadetin ve manevi atmosferin önüne geçmemeli. Çünkü Peygamberimizden önce Hac mevsiminde büyük panayırlar kurulur hem ticaret hem de sosyal etkinlikler yapılırdı. Bu ayet bu uygulamada hiçbir günah olmadığını söylüyor. Zaten “Hac bilinen aylardadır” derken bu etkinlikler kastediliyor. Sayılı günlerde olan ise menasiktir. Yani bizim bugün Hac ibadeti dediğimiz ibadettir. Yani hac hem menasikten hem ticaretten oluşan bir kavramdır. Bakara Suresi 200. ayette “İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.” İfadesi ile menasiki bitirince sadece dünya isteyen kişiler kınanıyor. 201. ayette de “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” Duası ve uygulaması öğretilerek hem ticaretin hem de ibadetin dengesi kuruluyor. Yani menasik bitince hac aylarında ticaret yapılacak ama Allah’ı zikir de unutulmayacak.
Bazılarınca defalarca yerine getirilen bu ibadet, eğer kendisine hacı ön adını ekleyen kimsede bir farklılık, bir farkındalık oluşturmuyorsa, “tüm günahlardan arınıp, anasından doğduğu günkü gibi temiz olacağına” inanıp da, bunun kendi kendine gerçekleşecek bir olay olduğunu sanıyor ve hiçbir gayret göstermiyorsa, gerçekten de bu yapılan yolculuk turistik bir geziden öteye geçmez.
Peki kimin üzerinde günah kalmaz? Allah Teala Bakara Suresi 203. ayette: “Sayılı günlerde Allah’ı anın. Kim iki günde acele ederse üzerinde günah kalmaz. Kimde bir gün daha ilave ederse üzerinde günah kalmaz. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.” buyuruyor. Yani muttakilerin üzerinde günah kalmıyor. Her haccı yapanın günahı silinmez. Nitekim Mekkeli müşrikler de Hac yaparlardı. Ama müşriklerdi. En büyük takva şirkten kaçınmaktır. Çünkü şirkin affı yoktur. Müslüman olmak kolaydır ama Müslüman kalmak zordur. O açıdan hepimizin kendimizi sürekli gözden geçirmemiz lazımdır. Allah için her zorluğa göğüs gerebiliyor muyuz? İşte Müslümanlık odur. İnsanlar hep “ben değil başkası yapsın” diye düşünüyor. Olur o zaman senin yerine başkası gider cennete. “Cennete sen değil ben gideyim ama burada mücadeleyi ben değil sen yap” Öyle şey yok.
Hacc’la ve kurbanla ilgili olarak yazmaya önümüzdeki günlerde de devam edeceğiz inşaallah. Konu önemli ve detaylı olunca birkaç yazıya yayılması da gayet normal oluyor. Tekrar buluşmak ümidi, selam ve dua ile…
Geçen yazımızda cümle arasında değindiğimiz bir konu olan Hac, yolcu ettiklerimiz ve Kurban Bayramı’nın geliyor olması nedeniyle yeniden gündemimize girmiş bulunmakta. Dünyanın her yerinden, milyonlarca Müslüman Kabe’ye doğru akın akın yol almakta. Kabe, Beytullah; Allah’ın Müslümanlar için kıble olarak seçtiği evdir… Allah’ın kendisine nice üstünlükler bahşettiği evdir… Yeryüzünde ibadet için kurulan ilk evdir…
“Ona yol bulabilen herkesin Kabe’yi haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.” (Al-i İmran:97) ayeti gereğince sağlık, yolculuk imkanı ve yol emniyeti elverdiğinde ilk fırsatta, ömürde bir kez haccetmek üzere bu kutlu mekana gitmek farzdır.
Hacc; Müslümanların, davalarının doğduğu, babaları İbrahim’in eliyle hanif dininin başladığı ve Allah Azze ve Celle’nin yeryüzünde sırf kendisine ibadet edilen ilk ev kıldığı Kabe’nin yanında gerçekleştirdikleri yıllık genel kongreleridir. Ama üzülerek görmekteyiz ki, Müslümanlar bu büyük buluşmanın farkında olmaktan çok uzak ve Hacc artık bir kongre olmaktan çıkmış durumda.
Sakın söylediklerimiz yanlış anlaşılmasın. Biz Hacca gidenlerin orada alış-veriş yapmalarına falan karşı değiliz. Aksine Bakara:198’de Rabb’imizin buyurduğu gibi “Rabbinizin fazlından aramanızda (ticaret yapmanızda) size bir günah yoktur.” Ama bu ticaret ibadetin ve manevi atmosferin önüne geçmemeli. Çünkü Peygamberimizden önce Hac mevsiminde büyük panayırlar kurulur hem ticaret hem de sosyal etkinlikler yapılırdı. Bu ayet bu uygulamada hiçbir günah olmadığını söylüyor. Zaten “Hac bilinen aylardadır” derken bu etkinlikler kastediliyor. Sayılı günlerde olan ise menasiktir. Yani bizim bugün Hac ibadeti dediğimiz ibadettir. Yani hac hem menasikten hem ticaretten oluşan bir kavramdır. Bakara Suresi 200. ayette “İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.” İfadesi ile menasiki bitirince sadece dünya isteyen kişiler kınanıyor. 201. ayette de “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” Duası ve uygulaması öğretilerek hem ticaretin hem de ibadetin dengesi kuruluyor. Yani menasik bitince hac aylarında ticaret yapılacak ama Allah’ı zikir de unutulmayacak.
Bazılarınca defalarca yerine getirilen bu ibadet, eğer kendisine hacı ön adını ekleyen kimsede bir farklılık, bir farkındalık oluşturmuyorsa, “tüm günahlardan arınıp, anasından doğduğu günkü gibi temiz olacağına” inanıp da, bunun kendi kendine gerçekleşecek bir olay olduğunu sanıyor ve hiçbir gayret göstermiyorsa, gerçekten de bu yapılan yolculuk turistik bir geziden öteye geçmez.
Peki kimin üzerinde günah kalmaz? Allah Teala Bakara Suresi 203. ayette: “Sayılı günlerde Allah’ı anın. Kim iki günde acele ederse üzerinde günah kalmaz. Kimde bir gün daha ilave ederse üzerinde günah kalmaz. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.” buyuruyor. Yani muttakilerin üzerinde günah kalmıyor. Her haccı yapanın günahı silinmez. Nitekim Mekkeli müşrikler de Hac yaparlardı. Ama müşriklerdi. En büyük takva şirkten kaçınmaktır. Çünkü şirkin affı yoktur. Müslüman olmak kolaydır ama Müslüman kalmak zordur. O açıdan hepimizin kendimizi sürekli gözden geçirmemiz lazımdır. Allah için her zorluğa göğüs gerebiliyor muyuz? İşte Müslümanlık odur. İnsanlar hep “ben değil başkası yapsın” diye düşünüyor. Olur o zaman senin yerine başkası gider cennete. “Cennete sen değil ben gideyim ama burada mücadeleyi ben değil sen yap” Öyle şey yok.
Hacc’la ve kurbanla ilgili olarak yazmaya önümüzdeki günlerde de devam edeceğiz inşaallah. Konu önemli ve detaylı olunca birkaç yazıya yayılması da gayet normal oluyor. Tekrar buluşmak ümidi, selam ve dua ile…
Yorumlar kapalı.