Bugünlerde
geçmişin zaferleri kadar hezimetlerinin de sıkça hatırlatıldığı kimi yürek
yarası, kimi şeref lavhası destanlar arasında gelip giden bir psikolojinin
labirentlerinde gidip geliyoruz. Tarihimiz, yüzlerce şeref levhası ile dolu
iken hafızamıza üşüşen bir o kadar da hezimet kayıtları ile dolu. Millet olarak
tarih içinde 16 devlet kurmuş bir atanın ahfadı olmakla övünmek kadar, 15
devletin yıkılış serüvenini de unutulmaz birer tarihi gerçek olduğunun altını
çizelim.
Haçlı
Seferlerinden İstanbul’un Fethine, Kut’ül-Amare’den
Çanakkale Zaferi’ne uzanan o altın levhalar yanında, şimdiki vatanımızın 25
katı büyüklükteki bir imparatorluğu parça parça canımızdan can vererek
kaybettiğimizi de unutmayalım.
“Başkan”
Recep Tayip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde CHP’nin günah galerisinden
çıkarıp bize hatırlattığı acı bir hatıra vardı. Bugün Suriye Türkmenlerinin
akıbeti üzerine zihin eksersizi yaparken o acı hatırayı bir kez daha gözümüzün
önüne getirmek gerekiyor.
İkinci
Dünya Savaşı sonlarına doğru(1945) Stalin’in zulmünden kaçan bir grup Azeri
Türk’ü, Aras Nehri’nin üzerinde bulunan Boraltan Köprüsü’nü (Iğdır) geçip “öz
kardeş” saydıkları Türkiye’nin sınır karakoluna sığınırlar.
Karakoldaki
Mehmetçikler’in 146 soydaşın hayatlarını kurtarma sevinci uzun sürmez. Olayı
haber alan İnönü hükümeti, “Karakolunuza sığınan Azerileri derhal Sovyet
yetkililerine teslim edin!” der. Emri uygulamakta tereddüt eden Karakol
komutanı durumu detaylı olarak Ankara’ya bildirir. Aldığı cevap kesin ve
nettir; “Derhal teslim edin, yoksa vatana ihanetle yargılanacaksınız.”
Azerilerin
lideri Karakol Komutanı’na yalvarıyor: “Bizi siz kurşuna dizin, ama
Moskof’a teslim etmeyin. Öleceksek, ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı
Anadolu topraklarında ölelim.”
Kendisini
tarih kitaplarımıza “Milli Şef” ve “Milli Kahraman”
olarak kaydettiren İsmet İnönü’nün Stalin’le arasında sıkıntı doğuracak bu
durumu, “Sovyetler Birliği ile aramızda bir pürüz istemiyorum. Bir daha
böyle küçük meselelerle beni meşgul etmeyin” tavrı üzerine Rus
Kızılordu birliklerine teslim edilen 146 Azeri Türkü, Boraltan köprüsünde o an
kurşuna dizilerek şehid edilirler.
Azeri
şair Elmas Yıldırım’ın “Dönek Kardaş” isimli şiiri, Boraltan Köprüsü
faciasını şu dizelerle tarihe not düşer: “Bizi siz öldürün, vermeyin
Rus’a,/ Yakışmaz Türklüğe, sığmaz namusa…/ Vahşete göz yumup silkmeyin omuz,/
Bizi siz öldürün, varsa suçumuz…/ Men ne diyem o vefasız dağlara,/ Öz gardaşı
dönek olan ağlara.”
Şimdi,
4 yıldır Suriye diktatörü katil Esad’ın cani güçleri ile bileşenlerine direnen
Türkmenlerin yoğunlukla bulundukları Bayır- Bucak’ta Rus hava ve deniz
kuvvetlerinin acımasız saldırıları ile karşı karşıya gelmesi, o menfur Boraltan
Köprüsü faciasını hatırlamamıza vesile oldu.
Eminim
bugün, ne “Başkan” Recep Tayip Erdoğan ne de Başbakan Ahmet
Davutoğlu ve hükümeti, Bayır-Bucak Türkmenlerini uluslararası kirli ittifaklara
kurban etmeyeceklerdir. Milletimizin makus talihini değiştiren bu yönetim,
Boraltan Köprüsü benzeri bir faciaya kapı aralayacak her türlü kirli ittifak ve
kumpası boşa çıkaracaktır. Görelim Mevlam neyler.. neylerse güzel eyler.
Yorumlar kapalı.