Bizim Cumhuriyetimiz, demokratik ve sosyal hukuk devleti değil. Hiçbir zaman da olmadı. Belki Türk modernizm hareketinin kilit taşı olabilir ama, demokrasinin bırakın kilit taşı olmasını, kilometre taşı bile değildir. Zaman zaman kelli felli adamların çıkıp “Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının canları kanları pahasına kurduğu ‘Çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ olan Türkiye Cumhuriyeti’nin sahipsiz olmadığını vurgulamak” tan dem vurmaları, kendi kendilerine enjekte ettikleri ideolojik bir metafordan öte hiçbir anlam taşımıyor. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurdukları Cumhuriyetimizin “çağdaşlık” ve “laiklik” anlayışında öne çıkmış temel öğe oldukları inkar edilemez. Ama siz kalkarda, 1923-1938 arası tek parti dışındaki siyasal oluşumlara hayat hakkının tanınmadığı bir dönemi “Çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” tanımnın içine koyarsanız, ancak gülünç duruma düşersiniz. O dönemin –belki şartların da getirdiği zorunlulukların etkisiyle- “demokratik” ve “sosyal hukuk devleti” niteliği, bu kavramlara yüklenen çağdaş anlam ve yorumlarla hiç bağdaşmaz.
Tarihçi Yılmaz Öztuna(d. 20 Eylül 1930-), Cumhuriyetin kuruluş hazırlıklarını anlatırken; “O dönemde hiç kimsenin fikrinde Cumhuriyet yoktur. Birinci Meclis’ten Cumhuriyeti çıkarmak mümkün değildi. Erken seçim yapıldı. Seçim tarihi 1924 idi, 1923`e alındı. İkinci Meclisten cumhuriyet çıkarıldı. Cumhuriyet fikri sadece Atatürk`de mevcuttu. Cumhuriyet için oy verenler, esas sayının yarısı kadardır. Diğer yarısının Meclise gelmemesi için evlerine haber gönderilmiş ve üstelik kapılarına polis dikilmiştir, o günkü toplantıya gelmemeleri için. Cumhuriyet aleyhinde davranacakları vehmi ile adeta Meclisin yarısı enterne edildi. Bu endişe o gün için yerindedir. Bugün için yerinde değildir. Diğer taraftan diğer yarısı da gelseydi onlar da lehde oy verirdi. Mustafa Kemal Paşa ne dediyse o olmuştur.” (2005-08-03 www.turkiyegazetesi.com) diyor.
Şimdi bir çok okurum, “bunu irdelemenin ne gereği var?” diyecektir haklı olarak.
Mesele geçmişimizi doğru bilmeden geleceğimizi doğru inşa edemeyeceğimizden kaynaklanıyor. Şöyle bir hafızalarımızı yokladığımızda, yeryüzünde yüzün üzerinde adında “Cumhuriyet” bulunan ülke ismi hatırlarız; Angola Halk Cumhuriyeti, Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, Tunus Cumhuriyeti, Libya Halk Cumhuriyeti gibi. Oldukça kabarık bu listedeki Cumhuriyetlerin büyük ekseriyeti Cumhuriyetin manası ile taban tabana zıt, halk iradesine dayalı yönetim biçimleri değil, tam tersine birer dikta rejiminin Cumhuriyetle maskelenmiş biçimleri. Bu nedenle bizim Cumhuriyetimizin geçmişten bu güne katetmeye çalıştığı çağdaşlaşma merhalelerini ne kadar doğru bilgiye dayalı olarak irdeleyebilirsek, yavaş adımlarla da olsa inşa edilmesi ivme kazanmış olan Demokratik bir Cumhuriyet anlayışını en doğru algı boyutunda tanıma fırsat ve imkanını elde etmiş oluruz düşüncesiyle kuruluş aşamasına bakma ihtiyacı doğduğunu not etmem lazım.
Yoksa Cumhuriyetimizin geçmişini çarpıtmadan, bilimsel ve objektif olarak irdeleme yerine; hamasi sloganlarla abartıp bağıra çağıra muhatapları sindirmenin dokunulamaz argümanı olarak kabullenip kabul ettirmeye çalıştığınız sürece bu tartışmaları bitirmeniz mümkün değil. Daha ilan edilmeden ve ilan edildikten sonra Cumhuriyet için ödenen bedellerin envanteri ile yüzleşmedikçe, yaşanan ayaklanmaların, isyanların, idamların yeni kurulan rejimin Cumhuriyete geçişteki çekişmelerini sonlandırmak mümkün değildir. Onun için Cumhuriyetin bugününün övüncünü doya doya içselleştirmenin ön şartı, gelinen noktaya bakmadan önce, kurulduğu günlere giderek hangi şartlarda ve nasıl ilan edildiğini kısaca hatırlamakta fayda var.
Adım adım Cumhuriyete giden ilk seçimin nasıl yapıldığına, merkezin gösterdiği aday listesinin dışında Gümüşhaneli Zeki Kadirbeyoğlu(daha sonra kasıtlı olarak İzmir suikastı ile ilişkilendirildi) hariç, hiçbir vatandaşın aday dahi olamadığına bakınca, bugünlerde miadını dolduran HSYK’nın 12 Eylül 2010 öncesi seçimlerini andırıyor; sen beni seç, ben seni seçeyim.. seçenler seçildi, seçilenler seçeni seçti.. ta ki 1950 seçimlerine gelene kadar. İşte bunun için bizim Cumhuriyetimiz demokratik değil diyor ve tarihi gerçek doğru bilinsin istiyorum. Prof. Dr. E.Semih Yalçın’nın ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ(Sayı 45, Cilt: XV, Kasım 1999)’inde yayınlanan “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçiş ve 19 Mayıs Ruhu” başlıklı oldukça detaylı makalesi derinlemesine irdelendiğinde tüm bu tespitlerin tarihe mal olmuş ilmi temellerini görmek mümkün.
Yorumlar kapalı.