Gayesiz yaşayamaz insan şu hayatta. Yoksa pinti olur, depresif olur. Boşluğa düşer. Bir amacı olan çaba harcar ona ulaşmak için. Herkes amacına göre gayretini de o yöne sarfetmez mi? Bu nedenle kendimize iyi amaçlar edinirsek, sağlam yollara çıkarız sonuçta. Bu yüzden söylemiş olmalı büyülerimiz “niyet hayır akıbet hayır” diye. Her kim neyi amaç edinmişse ona hizmet edeceği de muhakkaktır. Hiçbir gayesi olmayanı ise nefsi esir alır, kendisine hizmet ettiren amaçlar edindirir. Bu nedenle ulvi amaçları olmalı insanın. İlahi yolculuğa niyet etmeli. Rabbin rızasına talip olmalı ki, bu niyetin akıbetini hayra ulaştırabilsin.
Etrafımıza şöyle bir bakıyoruz; çoğu insan yaşantısından memnun değil. Memnun olduğunu söyleyenlerin çoğu da yapmacık davranışlar ve rollerle memnuniyetsizliklerini gizleme çabasındalar. Herkes dünyalık amaçlar edinmiş. Hedefler belirlemiş. Bu hedef tespitine göre de programlar yapıyor. Halbuki niyeti Allah (cc) olanın programı da ona uygun olmaz mı hiç? Nemelazımcılık yapar mı? Etrafta yangın varsa o yangının bir gün bize de ulaşacağı dikkate alınır. Ortalığı ateşe verenleri görmek, anlamak ve karşı mücadele etmek ister. Yine kendisine çelme atan gerek şeytandan gerek nefsanive kötü hislerden gerekse şeytanlaşmış insancıklardan korunmayı amaç edinir. Manevi bir yöntem benimser ve belirler. Bir programa tabi tutar kendini. Disiplin olmadan başarı gelir mi hiç? Maddi yönden planlamayapamayanlar nasıl ki iflas ederler. Bütçesine uygun hareket etmeyenler de borç batağına düşerler. Tıpkı bunun gibi manevi planlamasını niyet ve aksiyon bazında başaramayanlarda maneviyatlarını iflasa sürüklerler. Allah (cc) bizleri bu duruma düşmekten korusun.
Öncelikle kişi ahiretin varlığını iyi bilmeli. O’na yakinen iman etmeli. Dünyada yaptıklarımızın her manada olumlu yada olumsuz bir karşılığının olduğuna inanmalı. Bu inanma söz boyutunun ötesine geçerek şuur kazanmalı benliğimizde. Programlamasını bu eksende yapanın dünyası da mutlu olur. Ayeti Kerimede: “Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer.Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.” (İsraSuresi:18-19) buyrulmaktadır. O halde kişi amacını ilahi hükme uydurmalıdır. Dünya ya da ahiret noktasında tercihini yaparak bunu hakkedecek bedelleri de ödemeyi göze almalıdır. İşte o zaman müjdelenenler kervanına kavuşuruz.
Aksi halde yapılanların ve yaşananların hak namına bir karşılığı olmayacaksa hayatın ne anlamı olurdu ki? Düşünün; ahiret inancı olmayanların ‘gidip de gelen mi olmuş’ diyenlerin yaşantılarını. Zulüm, haksızlık, adaletsizlik, boş vermişlik, kaba-sabalık, sorumsuzlukyaşantılarında dizboyu değil midir? İşte bu avarelik her anlamda kişiyi bunalımlara ve umutsuzluğa sürükler. Ocağını batırır. Ahiret gibi bir amacı olmayanın dünyada sorumlu davranması düşünülemez zaten. Diğer taraftan dünya üzerinde adaletsizlikmiş gibi görünen çoğu mesele deahiret inancı sayesinde çözüme kavuşur. Zengin fakir, güçlü güçsüz, hasta sıhhatli, imkân sahibi düşkün, güzel çirkin, yakışıklı özürlü vb. birçok dengesizlik aslında kulun imtihanı için gerekli olan hususlardır. Zira Allah (cc) kimi kimle ve neyi neyle imtihan edeceğini bizden daha iyi bilendir. Bizi iyi tanıdığı için şartlarımızı da bildiğinden özel imtihan vesileleri yaratır. Biz de bunu bilip, idrak düzeyinde O’na teslim olursak sınavımızı daha kolay veririz…
Amacımızın, Allah’ın rızasını kazanmak ve hem dünyada hem de ahirette mutlu olacak bir hayatı kendimize hediye etmek olmasını diliyorum.
Yorumlar kapalı.