Gündemimizin
flaş başlığı, “Barışa çağrı!”. Dejenere olmamış her akla, ruha ve
vicdana çok hoş gelen bu çağrıların çıkış noktasından günümüze katettiği
kısa süreyi bir gözden geçirelim. Sonra
bu çağrının “kıymet-i harbiyesi” nedir, onu irdeleyelim.
İlk işaret
fişeği, “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi”nin “Bu suça
ortak olmayacağız” başlıklı bildirisi idi. Onu takiben başka bir grup
akademisyen, turkiyeicinakademisyenler.com adlı internet sitesi
üzerinden yayımladıkları bildiride “Bu Ülkenin Akademisyenleri Olarak
Devletimizin ve Milletimizin Yanındayız!” başlıklı karşı bildirilerinde
hendekçi/barikatçı akademisyenlerin bildirisini “kurşundan tehlikeli”
olarak ifade edilebilecek bir nitelikle reddettiklerini kamuoyuna duyurdu.
Bildiri
savaşında mevzi kazanmaya azimli 1128 akademisyen imzalı bildiriye ilk ciddi
koruma/kollama çıkışı CHP’den geldi. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu
akademisyenlere destek verdi.
Bu
kritik sürecin sürpriz gelişmesi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin
Feyzioğlu’nun Çorum’da katıldığı bir etkinlik sırasında yaptığı konuşmada,
akademik hendek ve barikatları savunmakla PKK hamiliğine soyunan 1128
akademisyeni “Mütareke kalıntıları” olarak nitelemesi oldu. Bu sürpriz çıkış başta CHP olmak üzere PKK/HDP
ve akademi cephesinde kısa süreli bir şok yarattı; hiç beklemedikleri bir
kimlikten darbe yemişlerdi.
“Barış
İçin Akademisyenler İnisiyatifi”nin “Bu suça ortak olmayacağız”
başlıklı bildirisinin akademik barikat mı/hendek mi, yoksa kirli bir ajitasyon
mu olduğu; bu bildiri sahiplerinin TCK 301 ve 302’nci maddelerini ihlal edip
etmedikleri, bildirinin hukuk normu açısından niteliği tartışılırken bu
kez
ABD Büyükelçisi Bass’tan akademisyenleri kollayan destek açıklaması olaya tuz
biber ekti. Öte yandan Prof. Dr.
Baskın Oran öncülüğünde ilk bildirideki imza sayısından daha küçük bir grup
akademisyen yeni bir ihanet bildirisi yayınladılar. Bu arada Türk Tabipler
Birliği, İstanbul Diş Hekimleri Odası, bir grup sanatçı peşpeşe açıkladıkları
bildirileriyle safları sıklaştırmaya çalışırken en ciddi karşılık dış basından
ve Okyanus ötesinden geldi.
“Erdoğan’a
‘akademisyen’ mektubu” başlığı ile medyaya servis edilen bilgiye göre,
Amerikan Siyaset Bilimi Derneği’nin (APSA), suret-i haktan yana görünmeye
çalışarak hem PKK/HDP eylem ve söylemlerini hem de 1128 akademisyenin
bildirilerini desteklerken Türkiye Cumhuriyetini de kamu güvenliğini sağlama
amaçlı operasyonlardaki tavizsiz tavrından dolayı tehdit ettiğini görüyoruz.
ABD
Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın resmi görüşmeler için geldiği Türkiye’de 22 Ocak
2016 günü AK Parti’den Galip Ensarioğlu, Orhan Miroğlu; CHP’den Sezgin
Tanrıkulu, Fikri Sağlar; HDP’den Ayhan Bilgen ve Leyla
Zana katıldığı yuvarlak masa toplantısına Kürt sorunu ve terör üzerine
değerlendirme yaparken PKK için “Tüm dünyanın kabul ettiği bir
terör örgütüdür. Böyle de devam edecek” ifadelerini
kullanması yanında, İstanbul’da sivil toplum kuruluşları temsilcileri,
gazeteciler ve akademisyenlerle bir araya gelmeden önce yaptığı açıklamada
‘Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin bildirisine imza attıkları
için haklarında soruşturma açılan akademisyenlere destek vermesi ve “Yalnızca
Türkiye’ye değil, bütün ülkelere özgürce eleştirebilmenin, özgürce nefes almak
kadar gerekli olduğunu anlatmaya devam edeceğiz”, “İfade özgürlüğü en temel özgürlüklerden
bir tanesidir. Basın özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür” ifadeleri bir
başka çarpıklığı ortaya koydu; o da ABD’nin “ikiyüzlülüğü”. Örneğin,
11 Eylül saldırılarının ABD’nin kendi derin devleti tarafından yapıldığını
söyleyen 75 akademisyenin FBI tarafından tutuklanması kararına evet
oyu veren Joe Biden’ın bu PKK sever akademisyenlere sahip çıkması, tuhaf ötesi
bir “ikiyüzlülük” olarak
tepkiyle karşılandı.
Konu
bağlamında unutmamamız gereken son nokta; Ak Parti iktidarları döneminde “adam”
yerine konan kimi yazar-çizer kanaat önderi, kimi “Akil İnsan”
muamelesi gören yanar-döner liberal demokrat görünümlü ikiyüzlülükler de gözden
kaçırılmayacak kadar ciddi bir handikap. Özellikle hükümet yanlısı olduğu iddia
edilen gazete köşelerini tutmuş eski sol kökenden gelme yeni liberal
demokratların yaşanan bu son süreçte konuya bakış açılarını sergiledikleri
yazılarını incelersek, bunların maskesiz gerçek yüzlerini de görebilme şansını
yakalarız.. bu da not edilmeye değer.
Yorumlar kapalı.