Yeryüzünün
görüp göreceği en kanlı çağlardan, en kirli ilişki ağlarının vahşice sömürü
çarklarını döndürdüğü bir dönemdeyiz. Ne Maya medeniyetinin hiç olmamış/yokmuş
gibi kendi coğrafyasından kazınması, ne eski Mısır medeniyetinin
sonlandırılması, ne Haçlı savaşları ne de Endülüs medeniyetinin yok edilmesi
süreçlerinde yaşanan vahşetler, 20’nci yüzyılın kanla yoğrulan
coğrafyalarındaki katliam, gözyaşı ve acılar kadar yıkıcı olmamıştır. Adını andığım
o medeniyet sahiplerinin nüfusça bu günkü dünya nüfusu ile mukayesesinin
sayısal olarak azlık ifade etmesi yanında, genele oranlandığında da, bu çağda
yaşananlara denk olmadıklarını da tarihler kaydediyor.
Peki
bu vahşetin tarihsel seyri ile günümüz dünyasındaki iz düşümünde görülen neden
ne? Soruyu doğru cevaplama adına içinde bulunduğumuz sürece bakalım; geçen
hafta Davos’ta toplanan dünya ekonomi zirvesinin belirgin özelliği, sermaye
birikimine sahip egemenlerin, dünya kaynaklarının paylaşımında kurulan kurtlar
sofrası niteliğinde olmasıdır. O zirvenin, geçmiş yüzyıllarda savaş yoluyla
elde edilen egemenliklerini bugün savaştan çok “barış” maskeli bir
sömürü düzeninde sürdürülebilirliğini sağlamaya dönük olduğunu çok net ortada.
İçinde
bulunduğumuz çağda kaynak paylaşımının öne çıkan enstrümanları; sermaye, faiz,
silah endüstrisi, teknik gelişim ve iletişim yoluyla ele geçirilen üstünlüğün/gücün
her ne pahasına olursa olsun, istenmeyen ellere geçmesini engellemek. Bunun
için gerekirse yerel unsurları harekete geçirerek oluşturulacak kontrollü
kaosun sürmesini temin etmek. Yani kısaca adına “kapitalizm”
dediğimiz olgunun da, farklı paylaşım ideası olan sosyalizmin ete kemiğe
bürünmüş yönetim biçimi “komünizm” anlayışının da buluşma
noktası, hegemonyanın devamını sağlamaktan başka bir şey değil. Bugün yeryüzü
nimetlerinin adil paylaşımı ve paydaşların insanca yaşamını önemsemeyen bu
ikili sistemden ilk evvela “komünizm” çöktü. Şimdi sıra “kapitalizm”in
çöküş sürecinde. Ancak öyle anlaşılıyor ki, “kapitalizm”in çöküşü
öyle birkaç on yılda gerçekleşecek, cılız itirazlarla son bulacak kadar basit
değil. Davos’tan dünya kamuoyuna yansıyan mesajları derlediğimizde, belki en
kısa özet; bundan böyle gelecek zamanlarda dünya nimet-külfet dengesinin
sağlanmaya çalışılacağı, ancak olabilecek aykırılıkların da acımasızca
ezileceği mesajı.
Uzaklardan
örnekler derlemeye gitmeden bugün ülkemizin yaşadığı, daha doğrusu ülkemize
yaşatılan sıkıntıların temel argümanı da bu değil mi? Ülkemiz yöneticilerinin “dünya
beşten büyüktür” çıkışına paralel, gelişmekte olan yerli sanayinin
kontrollü bir evrim ve evrilme ile dünya “silah/savaş endüstrisi”
baronlarına muhtaçlığı asgariye indirme girişimleri; dünyanın hangi bölgesinde
olursa olsun, yeraltı ve yerüstü coğrafi zenginliklerin bölge halklarının doğal
hakkı olduğunu savunma gibi dünya egemenlerinin çıkarlarına ters düşen
çıkışlarıdır bugün bize yaşatılmak istenen kaos.
Günü
geldiğinde kullanılmak üzere ellerinin altında bulundurdukları, medya, akademi,
vakıf, STK, meslek odaları, siyaset, sivil ve askeri bürokrasi, yerel kanaat
önderleri ve stratejik düşünce kuruluşlarına sızdırdıkları ajan, ajan
provokatör, ajitatör gibi kuzu potuna bürünmüş kurtlar marifetiyle dörtbir
koldan saldırmalarının altında da bu nedenler yatmaktadır.
Kontrollü
bunalım stratejisi ile ülkemizin gücü ve yükselişi durdurulmak; bu olmuyorsa,
en azından sağlanan ivmeyi yavaşlatmanın zemini hazırlanıyor. Böyle olmasa,
20’nci yüzyılın başındanberi –kısa dönemlik farklı duruşlar hariç- hiç yan yana
gelmeyeceği varsayılan başta ABD, Rusya ve İran olmak üzere, kol kola girip AB
ülkelerini de peşlerinden sürükleyerek, dünya “Sünni Müslüman”
blokuna karşılık, Ortadoğu enerji koridoru hatırına “Şii Hilali”nin
hegemonyasını tesis için bunca çaba gösterirler, bunca kan akıtılmasının tarafları
olabilirler miydi? Tüm bunları bana düşündüren de, ön saftaki tüm benzemezlerin
tek bir holograma dönüştüğü iç içeliğin başka bir mantıklı açıklamasını
bulamamak. Davos ve yan bileşenlerini bir de bu açıdan görmeye çalışmak.
Yorumlar kapalı.