İslam tarihinin ilk ve en
önemli muharebesi olan Bedir Muharebesinde, hak ile batılın ete kemiğe bürünmüş
olan temsilcilerinin yan yana olduğu, iman ile inkârın karşı karşıya olduğu
görülür.
Bedir Muharebesinde manzara oldukça ibretli idi. Bir
tarafta, Resûl-i Ekrem Efendimizin beyaz sancağını taşıyan, Hz. Peygamberin
akabe biatlerinden sonra, hicretten önce Medine’ye öğretmen olarak tayin ettiği
ve Cuma Namazı farz kılındığında da ilk Cuma Namazını kıldıran sahabi olan
Mus`ab bin Umeyr, Diğer tarafta ise, kardeşi Ebû Aziz İbn-i Umeyr müşrik
ordusunun birinci bayraktarı idi.
Daha garibi de vardı. Hz.
Ebû Bekir oğlu Abdullah ile Müslümanlar safında bulunurken, diğer oğlu
Abdurrahman ise Kureyş müşrikleri arasında idi.
Cesâreti ve keskin ok atıcılığı ile meşhur olan Hz.
Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman, bir ara ortaya atılıp er dileyince, Hz. Ebû
Bekir ayağa kalktı. Hz. Resûlullahtan oğluyla çarpışmak için müsaade istedi. Fakat
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, “Ey Ebû Bekir! Bilmez misin ki sen, benim görür
gözüm ve işitir kulağım yerindesin” buyurarak izin vermedi ve yanından
ayırmadı.
“Hz. Resûlullahtan oğluyla
kılıç kılıca döğüşmek için izin alamayan Ebû Bekir-i Sıddık (r.a.) hiddetli
hiddetli oğluna, “Ey Abdurrahman! Bana olan münasebetin nerede kaldı”
diye seslendi.
Abdurrahman ise, “Aramızda silahtan, uzun, yüğrük attan ve kılıçtan başka
birşey kalmadı.” diye cevap verdi.
Yine Hz. Peygamberin bayraktarı olan Hz. Ali
Müslümanlar safında Ağabeyi Akıl bin ebi Talip ise müşriklerin safında idi.
Hz Peygamberin damadı Ebul As ile beraber Amcası
Abbas dahi müşrikler safında yer almışlardı. Bu ikisi daha sonra da esir
düşmüşler ve fidye-i necat karşılığında serbest kalmışlardı.
İlahi takdirin gereği ve hikmeti öyle garib olayları
gözlerimizin önüne serer ki, bazen uzun uzun düşünürüz. İman ve küfür
arasındaki farkı anlarız.
Çamurdan en şerefli varlığı, ateşten de en şerli
varlığı yaratan, Allahü Teâlâ’nın hikmeti sonsuzdur. Yenişehirli Avni’nin dediği gibi;
Nar-ı
ulvi nijadı yerde ednel halk edüp,
Hak-i
üftadeyi göklerde a’la eyledin.
Yüksek
tabiatlı olan ateşten yaratılan şeytanı yerde yaratılmışların en adisi yaptın.
Tabiatı gereği aşağı olan topraktan yarattığını da göklere yükselttin. Şeytan
ateşten, insan topraktan yaratılmıştır. Ateş göğe doğru yükselir. Tabiatında
yükseklik vardır. Ateşten yaratılmış olan şeytan da kendisini yüksek görerek
kibirlendi de Allah’ın rahmetinden kovularak aşağılık bir varlık haline
getirildi Mütevazı tabiatlı olan topraktan yaratılmış olan insan ise, göklere
yükseltilerek kadri yüceltildi. Şeytan ilk insana secde ile emredildi.
Büyük Peygamberlerin ilk geleni olan Hz. Nuh’un oğlu
ve eşi iman etmediler de boğuldular.
Hz. Lut’un karısı iman etmedi. Taş yağmurunda helak
oldu.
Hz Musa Firavun’un sarayında yetişip büyüdü. Firavun’a karşı büyük mucizelerle
desteklendi.
Nardan
güller bitirdin sengten ma-i main
Çuptan
izhar-ı ejderha-yı musa eyledin.
Ateşten güller bitirdin.
Taştan da kaynak suyu çıkardın. Bir ağaç parçasından ise, Musa’nın ejderhasını
meydana getirdin.
Burada
Kur’anda geçen üç tane mucizenin hatırlanması vardır.
Birincisi; Ateşe atılan İbrahim
Peygamber’i ateş yakmamıştı. Allah ateşe “Ey
ateş! İbrahim’e serinlik ve selamet ol.”(Enbiya.69) Diye emretmiş ve ateş ona güllük gülistanlık
olmuştu.
İkincisi; Hz Musa kavmi için su
talebinde bulunmuştu. Allah O’na asasını taşa vurmasını emretmiş ve taştan on
iki göz su fışkırmıştı. “Bir zamanlar
Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, “Değneğinle şu taşa vur!”
demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü
su kaynağını bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde
bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın.” demiştik.”(Bakara.60)
Üçüncüsü; Sihirbazların karşısında Hz.
Musa’nın asası Ejderha olmuştu. “O da
asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.”(Şuara.32)
Hz Yuısuf esir olarak satıldığı mısır sarayına sultan
oldu.
Bunlar Cenab-ı Hakkın ibretamiz yaratışlarıdır. Bu ve
benzeri hikmetler her an devam etmektedir. İman ve inkâr nelere kadir
olmaktadır. Allah her an bir iş ve oluştadır. Yaratma fiili her an devam
etmektedir. Ziya Paşa’nın dediği gibi;
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
Muhsin ÖZDEMİR
Yorumlar kapalı.