“Allah
(cc)’ a güzel ve temiz söz yükselir. Salih ameli de O, yükseltir. Onlar ki kötü
amel işlemekle hile yaparlar. Onlara da şedidazab vardır ve hileleri batıl
olur.”[1] Bu ayet bize bazı hususları telkin ediyor.
Güzel söz en çok muhtaç olduğumuz şeydir. Sen güzel konuş, niyet hayır olsun da
akıbet hayır olur. O direk makama erişir. Bu kalbin lisan ile beraber
yolculuğudur. Bu yaratana en kısa mesafeden ulaşmanın adresidir. Bunun
neticesinde eğer kuldan salih bir amel sadır olursa işte o, direk Allah’a
ulaşır. Kulu Allah’ın indinde yükseltir. Kıymetlendirir. Hem yaratan onu sever
hem de yaratılan onu severler.
Güzel söz ya da tatlı dil yılanı deliğinden
çıkarır. Dua olan güzel söz, sadaka olan güzel söz, bir de bu söz, Allah’ın
selamı olan söz ise; bir de bu söz Allah kelamı olan söz ise; bal ile yağ olan
sözdür. İnsanların garazsız ve ıvazsız birbirlerine gülümseyemediği, kaçların
çatık, suratların asık olduğu bir dünyada güzel söz duymaya ne kadar da
ihtiyacı var kulaklarımızın.
Ayetin
devamı biraz daha hayrete muciptir.“O kötülük yapanlar var ya onlar, kötü amel
işlemekle hile yaparlar.” Onların kötülük yapmaları yaratılışları
gereği değildir. Mayalarında kötülük unsuru yoktur. Onlar evvelden böyle değillerdi.
Sonra kendi istidatları sonucu böyle oldular. Kalplerine iyiliği değil hep
kötülüğü göre ayarladılar. Sonra orası karardı. Karanlıktan ancak o kötü
fiiller meydana geldi.
Bunların hile kabilinden işleri de batıl yani
anlamsızdır. Yapsınlar yapacaklarını… Başka bir hadisi şerif bize bu kalbin
yolculuğu ile ilgili bilgiler vermektedir. Kalbin sahipsiz kalmaması ve kalbin
sahibi ile sürekli irtibat halinde bulunması gerektiği bilgisini geçer
kitaplar. Seven sevdiğini hatırlaması, seven sevdiğini zikredip, fikretmesi,
Onunla olması, Onun ile olduğunun şuurunda olarak, yolu Onunla alması halinin
açığa vurulmasıdır.
Ahmed b. Hanbel’intahriç ettiği hadis mealen
şöyledir “Gerçekte onlar ki, Allah’ın
celalinden, tespihinden, tekbirinden, tahmidinden, tehlilinden, zikrederler.
Zikirleri arşın etrafında (Salih amel ile) giyinirler. Bal arısının uğultusu
gibi mırıldanırlar. Sahiplerini hatırlarlar. Acaba sizden biriniz Allah
nezdinde kendisini daimi bir surette zikredecek bir şeyi istemez mi?’’([2]) kalp onu hatırlarsa o kalbin sahibi de her
zaman onun indinde zikredilir. Terk edilen kimse gibi olmaz. Hâşâ Allah’tan
hiçbir şey gaflet etmez. Ama “Onlar Allah ı unuttular, Allah da onların
unutma ameliyelerine aynısıyla karşılık verdi’’ ayetinin sırrında
elbette unutmaya unutulanlardan kılmakla mukabele vardır ki o hali üzere terk
etmektir.Ama bunun tam karşısında sahibinin yanında ismimin zikredilmesi ya da
bir meleğin benim adımı devamlı gündemde tutması ne kadar müthiş bir durum
değil mi?
Bütün buraya kadar anlatılanlardan şu sonuç
çıkıyor: Kalp ve kalıpla (bedenle) beraber O’na doğru yola çıkması, başka bir
ifade ile hicret etmesi, asıl mekanına rücu etmesinden ibarettir. Aslında ezeli
ervahta ruha dendi ki, kalbini fıtratın gereği olan istikamete doğru bırak ve onu,
yolunda serbest kıl. Bırak o zaman kalbi… Gitsin sahibine. Küfrü, nifakı
bırakan bir kalp, imanı seçmiş ise bu kalbin hicreti demektir. Kalbin küfürden
imana yolculuğuna hicret demekle farklı bir şey söylemiş olmayız. Bu seyrinde
ve tabiatında bir yolculuktur. Gittiğiniz yerin önemi var veya yok. Ama kalbinizden
size gelen komutun önemi var. Niçin çıkıyorsun? Niçin gidiyorsun? Söylediğinde
niçin söylüyorsun? Yazdığında niçin yazıyorsun. Bir fiili yaptığında kimin için
yapıyorsun?
İşte yolculuğu menzili çizecek olan sualler
bunlardır. Asıl maksadın ona varmaksa, yatağında bile ölsen, şehit olursun.
Asıl maksadın onu kazanmaksa senin ona kavuşman ile kavuşmaman birdir. ‘’Muttakilerin
yanına git ‘’. Dendiğinde yola çıkan adam yolda ölmüştü de sonunda kalbini bağladığı insanlardan olmuştu. Aynen o yolcu gibi.
Hulasa kalbin ameli çok önemlidir. Önemli olan sıratı müştekime doğru yola
çıkmandır. Ya gerisi? Hepsi teferruatta kalır. Bismillah diyerek çıkmalısın
yola, Allah seninle Vesselam.
Basri BEKTAŞ
Tosya Müftüsü
Yorumlar kapalı.