Ben
insanım diyen herkesin dil, din, ırk gibi hiçbir ayrım yapmaksızın ortak bir
duygu ile kınayacağını varsayabileceğimiz bir vahşet saldırısı 13 Mart günü
Ankara Kızılay’da yaşandı. Başkent’in merkezi Kızılay’da vatandaşların en yoğun
olduğu saatte(18:30), bomba yüklü bir aracın durakta arka arkaya sıralanan
belediye otobüslerinin arasında patlatılmasıyla gerçekleşen saldırı sonucu 35
kişi hayatını kaybetti, 125 kişi de yaralandı.
Bu
vahşice, alçakça katliam tüm devlet yetkilileri, siyasi partiler, medya
kuruluşlar gazete ve televizyon yorumcuları, sivil toplum kuruluşları, bilim ve
sanat merkezlerinin tepkisini çekti; kınandı, birçokları tarafından da
lanetlendi.
Böylesi
alçakça bir katliam –içinde bulunduğumuz konjönktür nedeniyle- Türkiye’yi bir
kaşık suda boğmaya azmetmiş Rus devlet başkanı Putin tarafından bile “acının
paylaşıldığı” ifade edilerek kınandı. Batı’lı Doğu’lu onlarca ülke
yetkilileri –kimilerininki göstermelikte olsa-
taziye ve başsağlığı mesajları ile terörden yana olmadıklarını ifade
ettiler.
22
Temmuz 2015 gecesi, Ceylanpınar’da iki polisin PKK militanlarınca yataklarında
başlarından vurularak öldürülmesinden bu yana, PKK’nın yaptığı her eylemi,
mevcut iktidar karşıtlığı üzerinden “Bu yönetimden nefret ediyoruz, ona
zarar verebilecek her şey meşrudur” yaklaşımındaki ruh hastası, katil
sempatizanlarının kalemlerini kurşun niyetine kullanarak “gördünüz mü, bu ülkeyi bir iç gerilim ortamına
soktunuz, kaos aldı başını gidiyor, bedelini ödeyeceksiniz…” türünden
yazıp çizdiklerinin de bir sınırı var. Üstelik bunları kalem ustalığıyla
yaptıklarını, kendilerini doğrudan mücrim addedemeyeceğimiz bir kıvamda
sunduklarını da biliyoruz.. neyse asıl –kelimeler çok basit kalsa da-alçaklığın
en şerefsizce sergilendiği bir yorumu burada kayda geçirmek istiyorum. Haysiyet
ve şeref yoksunluğunun; alçaklıkta bile sınırların sonsuzca
derinleştirilebildiğinin bir örneği.
Saldırıda
hayatını kaybeden Gazi Üniversitesi 4. sınıf İngilizce Öğretmenliği öğrencisi
Feyza Acısu için Sözcü gazetesinde yer alan haberde bulunan yorum ise insanın
kanını donduraca kadar alçakça bir başka saldırıyı gözler önüne seriyor; “Seneye
öğretmen olacaktı” başlığıyla yayınlanan haberde Feyza Acısu’nun
başörtülü olduğunu gören Somnium adlı bir kullanıcı, “Hiç yoksa bunun
öğretmen olup bağnaz bir nesil yetiştirme olasılığının ortadan kalkmış olması
ufak bir tesellidir. Kimse kusura bakmasın, kafasındaki o çaputla herhalde astronot
yetiştirmeyecekti” şeklindeki yorumunu hiçbir editoryal denetime tabi
tutmadan yayınlamaları, başta gazeteciler olarak bir çok kesimden tepkiyle
karşılandı. Somnium adlı kullanıcının yaptığı rezilliğin devamında da bu kez, “Türkiye’de
3 tane ana kesim var, Yobazlar, Kürtler ve Atatürkçüler. Artık kardeşlik
zamanıdır diyerek kendimizi kandırmayalım. Zayıflık göstermek sonumuz olur. Bu
yüzden can düşmanım olan yobazlardan birisinin ölmüş olmasına üzülemem. Kusura
bakmayın. Yarın bunun yetiştirdiği nesil de ışidin canlı bombası olacaktı” mesajını
da hiçbir ilke ve kritere vurmadan düşünce özgürlüğü adına sayfalarından yayınlayıp
okurlarıyla paylaşan Sözcü’nün tüm ilgililerini de bu nefret söylemine malzeme
taşıdıkları için kınıyor, lanetliyorum.
Dağarcığında
bunca nefret yükünü taşıyan üç-beş paranoyak olsa, emin olun yazı konusu
edinmezdim, ama durum öyle değil; her önüne gelenin “toplumsal barış”
masalları yazdığı medyada, 15 Mart tarihli Hürriyet gazetesinde, Hürriyet’in “sabık
ve sakıt” eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün “PKK artık
Kürtlerin IŞİD’idir” başlıklı yazsına bakıyorum; oldukça
objektif motiflerle yazdığını sandığımız yazının sonlarında, terörü görme ve
gösterme perspektifinde kendileri ile aynı olmayan –iktidar yanlısı gazete ve
gazetecilere- kin ve nefretini boca etmiş. Oysa, gazete okuyucusu herkes bilir
ki, Özkök’ün içinde bulunduğu medya grubu onlarca yıldır PKK hamiliği yapmakta
ilk sırayı kimseye kaptırmayan bir duruşa sahip. Onun için toplumun
küçümsenmeyecek bir kesimi kendi kendine soruyor, “barış, ama kiminle ve
nasıl?”.
Yorumlar kapalı.