Son altmış yılın “beyinsiz eğitim” çarkını ve bu çarkın çırpınmasını kısmen bilen, o sistemsizlik sisteminin yap-boz tahtasına çevirdiği paradigmayı 25 yıl yaşamış, gönlü ve kafası hala o sistemin bir gün göçebelikten kurtularak yerleşik bir düzene oturacağı umudunu taşıyan bir eğitim emekçisiyim.
Haftasonu bir gazetede yayınlanan “Yedi kardeşe yedi farklı sınav sistemi!” sistemi başlıklı haber/incelemeyi okuyunca, içimizde ukde olarak kalan eksikliklerin, gözlemleyip yaşadıklarımızın bir “kader” algısından çıkarılması adına düşüncelerimizi yazıya aktaralım istedik. Önce o habere konu olan yedi kardeşin hikayesini kısaca özetleyeyim:
“Son 20 yılda eğitim ve sınav sisteminde devrim niteliğinde değişiklikler yapıldı. Özellikle 1999’dan bu yana neredeyse her sene ayrı bir sistem uygulandı.
İlki 1991’de sınava giren Süt ailesinden 7 kardeş de bu zorlukları yaşayanlardan. Onların hikâyesi, yapboz oyununa dönen eğitim ve sınav sisteminin trajedisini anlatıyor.
Milyonlarca öğrenci bugün üniversitede okumak için ter döküyor. Üç aşamalı yapılan sınava girenlerin kafası bir hayli karışık. Sorular da, sonuçlar da herkes için büyük bir sürpriz olacak. Aslında Türk öğrencisi sürprizlere alışık. O kadar ki sistemde yapılan son dakika gelişmeleri bile artık şaşkınlığa sebep olmuyor. Çünkü son 20 yılda eğitim ve sınav sisteminde baş döndürücü değişmeler yaşandı. Özellikle 1999’dan sonra sınava giren kardeşlerin her biri, diğerinden farklı bir sistemle karşılaştı. Tıpkı Süt ailesi gibi. Önceki yıllarda 6 kardeşi üniversite sınavına giren Furkan Süt, sınav için tüm hazırlıklarını tamamlamış. Kendisine de çok güveniyor; ancak sisteme güvendiği söylenemez. Yap-boz tahtasına dönen sınav sisteminden hemen herkes muzdarip. Kimileri sınav sistemini ‘göçebe’ kelimesiyle tanımlıyor. Tabii ki öğrenciler yine de umudunu yitirmiş değiller, kendileri için olmasa bile kardeşleri ve belki de çocukları için yerleşik bir sistem hayal ediyorlar.” Bu haberin detaylarını merak edenler için ilgili link: (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=997013&title=yedi-kardese-yedi-farkli-sinav-sistemi&haberSayfa=0)
Bu garabet neden? Yıllardır büyük emek ve paralara malolan, umut tacirliğinden başka da bir işe yaramayan Milli Eğitim Şuraları düzenlenir, orada büyük büyük laflar edilir, ütopik bildiriler sunulur; Milli Eğitim Bakanlığının politbürosu Talim Terbiye Kurulu, varlık sebebinin unutulmaması adına, raporlar, incelemeler, geziler, hizmet içi eğitim adı altında öngörülerini siyasal iradenin çoğunlukla eğitimden bihaber eğitim bakanlarına sunar; Bakanlık bünyesinde bulunan yüzlerce uzman, akademisyen, bürokrat tüm iyi niyetlerine karşın ömür tüketir, binlerce rapor hazırlayıp durmadan değişen, “konar-göçer yaylacı yetkili”lerin olurlarına sunup önerirlerde bulunurlar; Bakanlık, kongrelerle, panellerle, anket ve istatistik rakamlarına boğdurulmuş orta ve uzun vadeli öngörülerle eğitimimize ütopik reformlar yapmaya çalışır. Bu kadar mı.. daha neler neler, hiç biri bir işe yaramayan, çağın ruhunu kavramaktan uzak, yozlaşmışlıklara kılıf aramadan öteye gitmeyen, kurulu düzenlerine de köklü ve kalıcı değişim önermeyen, hepsi, ama hepsi yaşanan çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu ortadan kaldırmaya yetmeyen çabalar.
İyi niyetli, samimi eğitimci dostlarla bir araya geldiğimizde, “bir dokun, bin ah işit” deyişinin birebir oturduğu durumu görüpte 1950 öncesi totaliter dönemin eğitim sistemini arar olduğumuzu görmenin şansızlığı, yaşanmakta olan çıkmazın en güzel teşhisi. O günden bugüne adam gibi bir eğitim sistemi kuramadık gitti. Sistem çürümüşlüğünü yakinen bilenler, her değişikliğin, beraberinde bilinmezlik ve tedirginlik getirdiğini; ağzını her açanın her fırsatta övündüğü genç neslin yapboz tahtasına döndürülmesini “plansızlık ve uzun vadeli düşünememe” ile izahın yanında, akılsızlık “kader mi” yoksa “çile mi” siz karar verin.. ama, unutmayın; “Aklın ermediğine de yürek yanmazmış.”
Yorumlar kapalı.