Akkaya’da son kuyu kebap
Bir sonbahar günü, Tosya yolundayım. Yaprakların sarardığı, akşamların serin gecelerin iyice soğuduğu aylardayız. İlk kar Ilgaz’a, ikincisi Yaralıgöz’e düşmüş bile.
Soğuk rüzgârların, serin yağmurların, sararmış yaprakların mevsimindeyiz. Akkaya, dere kenarında şirin bir yerleşim yeri. Daha ziyade, 1929 yılında inşa edilen karakolu, YİBO’su ve Cuma günleri kurulan pazarıyla biliniyor. Ben Akkaya’yı Tosya’ya giderken bir çay molası verdiğim durak olarak hatırlıyorum. Bir de pazar kurulan günlerin cuma namazı sonrasında kuyudan çıkarılan, kızarmış kuzuların enfes görüntüsü ve kokusundan bilirim. Son kuyu kebap zamanı, “elimizi çabuk tutmak gerek” diye düşünüp çay molasını yemeğe çevirelim diyoruz. Cuma namazından sonra kuyunun başında yerimizi alıyoruz. İlgiyle yerde yuvarlak tümsek şeklinde olan bir kapağa bakıyoruz. İşin erbabı gelip şöyle bir etrafa bakıyor, saati kontrol ediyor ve “tamamdır açalım” diyor. İki kişi hemen hamle ediyor ve kürekle kuyunun çamurla sıvanmış kapağının üstünü temizliyorlar. Ortaya çıkan kulpun uçlarına iki kişi yapışıyor ve “Ya Allah” deyip kaldırıyorlar kapağı.
Önce bir duman yükseliyor, dağıldığında ise muhteşem bir görüntü çıkıyor ortaya. Çengellerle sopalara asılmış kuzular, nar gibi kızarmış rengiyle dayanılmaz görünüyorlar. Her şey hesaba kitaba dayanıyor. Bu iş çok eskiden beri yapılıyormuş. Kuyuyu yakıp hazırlayan başka, kuzuları kesip hazırlayan başka. Tarife belli, kuyuya her giren kuzu başına kasaplar 15 lira veriyor. Tabii kuyuyu hazırlamak, yakmak kolay bir iş değil, üstelik dünyanın odunu yanıyor. Bunun elbette bir bedeli olacak. Çatalçam’lı Kasap İmdat’la kuyunun başında gözümüz kuzularda sohbete başlıyoruz. “Her yerde kuyu kebap var, sizin farkınız nedir” diye soruyorum. “Bizim kuyumuz taştan yapılmıştır. Üstelik su sürmediğimiz kuzu sadece közde piştiği için hem farklıdır, hem lezzetlidir” diye anlatıyor. Çatalçamlı İmdat hem bir kasap, hem bir çiftçi, hem de bir köylü. Tarlasında çalışıyor, çocuklarını okutuyor, haftada bir gün de yaz sezonunda kasaplık yapıyor. Satın aldığı koyunları kebap yapıp satıyor. Üç beş kuruş da buradan kalırsa, tüm ailesi için haftalık harçlık oluyor eline.
İmdat kuyudan çıkardığı kuzuyu kendi bölmesine getirip, satırla parçalamaya başlıyor; karşıda köylüler onu izliyor. Cuma namazından önce siparişler verilmiş. “Yağsız olsun ha” diye de laf atmayı unutmuyorlar.
Kuyunun hemen yanında küçük küçük bir sıra dükkân var. Kasapların hepsinin yeri ayrı, önlerinde teraziler kuyudan çıkanı sıcak sıcak tartıyorlar, parçalayıp köylülere dağıtıyorlar. Siparişini alan ya eve, ya da yiyebileceği uygun bir yere gidiyor. Bir köşede de bir ateş yakılmış üstünde küçücük bir caba kaynıyor. İçinde ne olduğunu soruyorum. “Kuzu” diyor, Oldukça acıkmış olmalı ki, “Bu da benim kuyu kebabım” diyerek cabanın altına biraz daha köz sürüyor. Kuzunun en iyi yeri torpilli olarak masamıza geliyor. Ne de olsa İmdat Ustamla taa Çatalçam köyünden kalma bir dostluğumuz var.
Yanında yufka ekmek, serme var bol miktarda.
Kuru soğan olmazsa olmazı bu sofranın, tabii bir de yayık ayranı.
Eksik tek şey acı biber ve kekik; o kadarcık eksik de bu kır sofrasında olsun artık. Biz soğanı bıçakla kesmeye uğraşırken “Durun bakalım bu işi bizim usullerce yapalım” diyen sesle birlikte bir yumruk iniyor soğanın tepesine. Dağılan parçaların arasından gözüme kestirdiğimi hemen kapıyor, “Cücüğünü vermem, o benim” diyorum. Sermeye sardığım soğanın cücüğü ve kuyu kebabın en güzel yerini büyük bir zevkle yiyip ayranımı yudumlarken bu lezzeti acaba lüks lokantada bulabilir miyim diye kendi kendime soruyorum,
Ve cevabını kendim veriyorum: Mümkün değil. Altında yemek yediğimiz ağaca ilişiyor sonra gözüm. Olmaz böyle bir şey. Kocaman bir kavak ağacı ama tepesi budana budana düzleşmiş ortası da boşalmış.
İşte o düzleşen yerde bir fidan yetişmiş.
Olmuş koca bir ağaç. Şimdi kavağın üstünde kocaman bir kiraz ağacı var. Tosya yolunda Akkaya’nın içinde kahvelerin bittiği yerde kenarda bir kavak ağacı var. Ağacın tepesinde yetişen bir başka ağaç daha var.
Ağaç üstünde bir başka ağaç daha yetişmiş.
İnanılmaz bir şey. Tosya’ya geçerken eğer kendi aracınızla yolculuk yapıyorsanız durup muhakkak görün bu doğa harikasını.
“Günlerden cumaysa kebabı da kaçırmayın” diyeceğim, ama bunun için biraz beklemeniz gerekecek. Çünkü bu yılın son kuyu kebabıydı bizim yetişebildiğimiz. cebrail.keleş
Yorumlar kapalı.