Kurulduğu 1984 yılından bu yana Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un hatırasını yeni kuşaklara aktarma misyonunu sürdüren Mehmet Akif Ersoy Fikir Ve Sanat Vakfı’nın canlı tutmaya çalıştığı 20-27 Aralık günlerini kapsayan “Mehmet Akif Ersoy Haftası”nın sonuna geldiğimiz bu günlerde, konunun farklı bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, ‘Osmanlı Milletler Topluluğu’nu yeniden tanımlayacaksa, coğrafi alan etkisini bu yeni tanım içinde absorbe edecek düşünce akımlarıyla bu tanımlamayı beslemek zorunda. Burada etkinin sadece dış boyutlarına değil, iç boyutlarına da derinlemesine ivme kazandıracaksa, yol haritasının ana damarlarını besleyen diplomatik kanalların ruhunda da, en kılcal damarlara verilecek mesajlarda da Akif’in kılavuzluğuna ihtiyacı vardır.
Yaşanmış son iki örnek çalışmayı burada hatırlarsak, konunun uluslar arası boyuttaki çap ve derinliği belki daha iyi anlaşılır.
Bir: Geçen yıl, 25 Mayıs-2 Haziran 2009 tarihleri arasında Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı tarafından hazırlanan “Mehmet Akif Ersoy ve Balkanlarda Kültür Düşünce Hareketleri ve Yeniden Yapılanması Sempozyumu” projesi kapsamı içerisinde Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan, Hırvatistan, Kosova’da yaşayan topluluklar yer alması, Sempozyuma Türkiye’den 30 ve bölge ülkelerinden 30 olmak üzere 60 konuşmacının katkıda bulunması ve Sempozyumda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi ile Novi Pazar Üniversitesi’nin ‘Kardeş Üniversite’ protokolü imzalaması bize şunu bir kez daha hatırlattı; Mehmet Akif Ersoy’un edebi kişiliği ile Türkiye’de olduğu kadar, Balkan ülkeleri üzerindeki etkileri, Balkan ülkeleri ve Balkanlarda yer alan Türk ve Müslüman topluluklarından Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan, Hırvatistan, Kosova’da yaşayanların kendi kimliklerini kazanmaları ve geliştirmelerindeki öncü rolü, bir çok resmi teşebbüsün çok çok ötesinde derin bir etkiye sahip.
İki: Bu yıl 1 Kasım-6 Kasım arasında Kahire Üniversitesinde “Türkiye Mısır Dostluğunda Bir Köprü Mehmet Akif Ersoy Uluslararası Sempozyumu”nun da sadece Mısırla sınırlı olmadığı, Ortadoğu ve Kafkas halklarını da ilgilendirdiği, bu konuları basına yansıyan boyutlarıyla da olsa az çok duyarlılık gösterip takip eden herkes fark etti. Yrd. Doçent. Dr. Nuri Sağlam(Türkiye), Yrd. Doçent. Dr. Seriyye Gündoğdu(Azerbaycan) ve Yrd. Doçent. Dr. Hazem Said Muhammed Montasir’den(Mısır) oluşan heyetin hazırladı sempozyum sonuç bildirisinde, Akif’in Ortadoğu, Afrika ve Kafkas halkları üzerindeki derin etki ve kabulleniş biçimi tüm detayları ile görüldü.
Bu köşeden ancak hatırlatmakla yetinebildiğim bu sempozyumları yürekten alkışlarken, içerde Mehmet Akif Ersoy algısına dikkat çekmek istiyorum. Geleceğe dönük toplumsal düşünceleri olan, yeniden dirilişin tüm ipuçları dünya karar merkezlerince de ifade ve itiraf edilmeye başlanan ‘Osmanlı Milletler Topluluğu’na taraf olacağı beklenen kitlelere yaklaşımda Akif!in düşünce öncülüğü eksiksiz ve doğru algılanmalı. Etnisitenin zenginlik kaynağından çıkarılıp yozlaştırılarak “kim üstün?” sorununa indirgenmesi, doğum sancılarının başladığı bu devasa akımın, prematüre bir doğumla noktalanma tehlikesi vardır.
Akif’i tanımanın ve tanıtmanın, doğduğu İstanbul Fatih Sarıgüzel mahallesini, İstanbul Beyoğlu’nda vefat ettiği Mısır Apartmanındaki dairenin müze olması teşebbüsünü yada Akif’in Mısır’da kaldığı sürece oturduğu ev için burasının Türkçe Eğitim Merkezi yahut Tük Kültür Merkezi olması için kampanya başlatmakla sınırlandırılmasını yeterli bulursak, kendi kendimizi tatmin etmekten öte bir arpa boyu yol alamayız.
Yorumlar kapalı.