Arınç
ve yeni yol arkadaşlarından cevabı beklenen sorular sormuştuk geçen
bölümlerde.. o sorularımıza ek bazı sorularımız daha olacak.
Sayın
Arınç’ın 17-25 Aralık darbesinden sonra “Paralel devlete, darbeye izin
vermedik” dedikten sonra gelinen noktada ötedenberi hep kuşkulu/gölgeli
Arınç-Gülen ilişkilerinin vardığı bu son tartışma yaratan televizyon mülakatı
boyutunda “Yeniden cübbe giyip
FETÖ’nün davalarına gireceğim” noktasına getiren insan hak ve hukukunun
kutsallığına olan inancı mı, yoksa örgütün bozguna uğramış militanlarına can
suyu olabilecek bir moral güç aktarımı mı?
Sözün
kısası, öyle anlaşılıyor ki, uzun zamandır dişlerini sıkarak beklemekten öfke
nöbetleri geçirmekte olan Arınç, artık daha fazla sabretmektense, yeni anayasa,
sistem ve başkanlık tartışmalarının rejim tartışmasına döndürülmek istendiği
bir sürecin paralelinde tüm devlet birimlerinin PKK/HDP ve FETÖ terör
örgütleriyle yoğun mücadele içinde oldukları bir ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan
ve Başbakan Davutoğlu’nun bundan böyle İmralı PKK/HDP muhataplığı yerine
Güneydoğudaki STK ve kanaat önderleriyle silahlı terörü sonlandırma
stratejilerini aktive etmeye çalışırken, Arınç’ın fitilini ateşlemek istediği
çıkışın anlamı ne? Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yoğun iç ve dış gündem
koşuşturmacası arasındaki sıkışmışlığı fırsata döndürüp Doğan Medya’nın
kendisine verdiği mevziden ateş ederek öcünü mü almanın peşinde?
Kendi
adıma ‘Sen kimsin Arınç!’ deme cüretini gösterecek değilim. Fakat
ona bunu soracakların soruları da cevapsız kaldığı sürece, hep birileri çıkıp ‘Sen
kimsin Arınç!’ demeye devam edeceklerdir.
Nitekim
Bülent Arınç’ın Taha Akyol’un Eğrisi Doğrusu isimli programında sarf
ettiği sözler arasında bazı sosyal medya kullanıcısı milli irade taraflısı
kadın yazarlar için kullandığı “troliçe” benzetmesine en öfkeli
yazarlardan biri Mehtap Yılmaz oldu. “AK Parti bölücülerine: Çakalların
uluması, aslan kükreyinceye kadardır!”(Yeniakit, 5 Şubat 2016) başlıklı
yazısında zehir zemberek bir cevaba imza attı; “Bir elin yağda, bir elin
baldayken çıt çıkarma… İktidarı çiftliğin gibi kullanırken çıt çıkarma…
Yükselme trendindeyken çıt çıkarma… Bakanlık koltuğuna çöreklenirken çıt
çıkarma… AK Parti’yi kafana göre ‘dizayn’ ederken çıt
çıkarma… AK Parti’nin ‘SODES’ kaynaklarını Fetullahçılar
hortumlarken çıt çıkarma… AK Parti’de Fetullah’ın emriyle kelle alırken, kol
keserken çıt çıkarma… FETÖ muhalifi bir Allah kulunu Erdoğan’a
yaklaştırmadığın o muktedir günlerinde çıt çıkarma… İktidarın en kritik
mekanizmalarında kripto Fetullahçıları istihdam ederken çıt çıkarma… Ama
rızkın kesilince ortaya çık, mahalle dedikoduculuğuna başla, ‘eteklerindeki
taşları dök’, biz de bunu doğal bir ‘eleştiri hakkı olarak’
görelim… ‘Demokratik hak’ diyelim… Saygı gösterelim…
Kısacası ‘yiyelim’ yani öyle mi? ‘Bu vakte kadar niye
sustun öyleyse be adam’ diye sormayalım mı yani? ‘Şimdiye kadar
aklın neredeydi’ demeyelim mi? ‘Cumhurbaşkanı’na muhalefet etmek;
makamından olunca, bakanlıktan düşünce, emekli edilince mi aklına geldi’
diye ‘ayar’ vermeyelim mi?” ve daha birçok yazar kapağı açılmadık
nice soru ve konuları gündeme getirmeye devam ediyor.
Örneğin
CNN Türk’teki açıklamasında “Troliçe” ifadesi ile ima ettiği
gazeteci Hilal Kaplan, Twitter hesabı üzerinden “Manisalı Lawrence’ın son
çırpınışları ama faydasız; siyasi cenazeleri dikkate almıyoruz”
ifadesiyle tepkisini en sert ortaya koyanlardan biri oldu.
Ve
bir başka konuda ortaya çıkan bilgiler; Bugün gazetesinden Ünsal ERGEL ve Barış
ORUÇ’un 4 Şubat 2016 tarihli haberine göre, “İzmir Başsavcılığı’nın bir
soruşturmasında FETÖ oluşumunun ilk tohumlarının 1976 yılında
atıldığı ortaya çıktı. Türkiye Öğretmenler Vakfı’nı (TÖV) kuran kişiler
arasında Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın da olduğu öğrenildi. ‘Eğitim
ve öğretmenlere yardım’ adı altında kurulan ancak FETÖ’nün eğitim
dünyasındaki kadrolaşmasının alt yapısını oluşturan vakıf halen faal”
olduğu bilgisi, dikkat çekici bir gelişme olarak kayıtlardaki yerini
buldu.
Devam
edecek…
Yorumlar kapalı.