Bu
seri makalenin ilk iki bölümünde –becerebildiğim kadarıyla- Ak Parti’nin
kuruluş felsefesi ve kurucularının 15 yılı bulan siyaset yelpazesindeki
duruşlarını ve bazı savruluşları not etmeye çalıştım. Son savruluşun öne çıkan
ismi, AK Parti kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın gazeteci
Ruşen Çakır’a yaptığı ve şu ana kadar yalanlanmayan “Bu böyle gitmez”
açıklaması ile dünkü yazımı noktalamıştım.
Sayın
Arınç, bu noktaya nasıl geldi sorusunun doğru cevabını aramaya kaldığımız
yerden devam edelim.
Muallim
Naci’nin(1850-1893) meşhur beytinde ifade ettiği “Bir hakikat kalmasın
alemde Allah’ım nihan(gizli)” kuralına sadakatle Google’da küçük bir
araştırma önümüze neler seriyor neler…
Amacım,
tutuşturulmak istenen “fitne ateşi”ne giden yolların kaldırım
taşlarına malzeme taşımak değil; tam aksine taşıyanı, taşınanı ve lojistik
desteğin öncülerini görmemizi sağlayacak unsurları topluca teşrih masasına
koyup teşhis etmek.
Öncelikle
ateşi yakanların kendilerine sormaları gereken birkaç temel sorudan başlayalım;
tüm dizginlerinden kurtulmuş heveslerine dur diyecek bir vicdani disiplin
olmamalı mı? Sosyo-politik arenadaki beklentilerini sınırlayacak bir parti
disiplini anlayışın olmamalı mı? Devşirmeci güç odaklarının bütün geçmiş
müktesebatını yakacak fitne ateşine benzin dökme ile su dökme arasındaki doğru
tercihini açık açık ortaya koyman gerek miyor mu?
Burada
şu ara notumu da kayda geçirmeliyim; Evet Bülent Arınç, hiçbir gerekçeyle linç
edilmemeli. Ancak, sorulacak o kadar çok soru var ki, tatmin edici cevaplar
alınmadıkça Arınç’ın hedef tahtasından indirilmesi –korkarım- mümkün
olmayacaktır. Açtığı yara kolay kolay kapanacak bir yara değil. Muhaliflerin
her kaşıdığında içinden akacak cerahat çevreyi rahatsız etmeye devam edecektir.
Ciddiyetle
cevaplandırılması, açıklığa kavuşturulması gereken konu sıralamasında,
öncelikle tüm muhalefet blokunun toplumu kutuplaştırma çabalarına omuz vermek,
milletin kendilerine değer atfettiği aktörlerin kendi cephesinde sistem içi
kutuplaşmanın ateşini yakacak bir ikbal şehveti iştahıyla dava arkadaşlarını
tırmalama çabasının hangi noktaya tırmanacağının bir öngörüsü var mı?
Müflis
tüccarın eski hesap defterlerinden medet ummasının siyaset arenasına taşınarak
gerilerde kalmış, belki niyet ve proje bazında değil; sadece yöntem bazındaki
kabahat ve kusurları ısıtıp ısıtıp gündeme taşımakla tabanın kendi içinde
farklı anlayış ve kümelerin oluşmasına, taraf kümeler arasında bulunan
potansiyel muhaliflik psikolojisinin hareketi yaralama/parçalama ile
sonuçlanması kaçınılmaz tutum ve söylemlerden uzak durulması başta kurucu
kadrolar olmak üzere elit isimlerin de temel anlayışı olmamalı mı?
Muhalif
medyanın sürekli olarak topluma pompalamaya çalıştığı iktidara karşı kin ve
nefretin bertaraf edilmesine –tüm yetersizlikleri ve cılız çıkışlarına rağmen-
karşı direnişle milli iradenin yanında yer alan basın ve medya kuruluşlarının
direncinde küçümsenmeyecek katkıları olan yazar ve yorumcuların “Arınç
haklı” ya da “Arınç haksız” ayrışmasına sebep olmak,
sanırım üzerinde ciddiyetle durulmasını gerektiren bir fitne ateşinin
kıvılcımları değil mi?
Sorular
soruları doğuruyor.. en can alıcı sorulardan biri de, hükümet sözcülüğü,
başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde hükümetinin sevmediği politikalarını
eleştiren arızalar çıkarıp “Ben sizin katibiniz değilim, benim de
söyleyeceklerim var, bu partiyi birlikte kurduk, yanlış gördüğümü söylerim”
diyen Arınç’ın bu arızalı çıkışları bile parti içinde tolore edilmişken şimdi
neden eski defterleri açıp konuştu?
Acaba
başbakanlığa en layık kişinin kendisi olduğunu düşünürken Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın tercihini Ahmet Davutoğlu’dan yana koymasının doğurduğu hazımsızlık
ve öfke ile mi konuşuyor? Yoksa bunun devamında 12 Eylül 2015’teki Ak
Parti Kongresi’nde de aynı hayal kırıklığını yaşamanın getirdiği katmerlenmiş
bir liderlik beklentisinin öfkesi mi var? Bu öfke birimiyle mi Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı Beştepe Külliyesine eli kolu bağlı hapsedecek 7 Haziran sonucunda
kurgulanan koalisyondan yana tavır almışken 1 Kasım seçimleriyle tüm
muhaliflerle beraber hayallerinin yıkılması mıdır onu bu noktaya sürükleyen?
Devam
edecek…
Yorumlar kapalı.