İnsan sosyal ve psikolojik bir varlık. Çeşitli ihtiyaçları var. Yalnızlıktan ise çoğunlukla hoşlanmaz. Duygusal yalnızlık ise kişinin en büyük ıstırabıdır. Kendisini bir yere ait görmek isterken, bu aidiyet arayışı içinde umduklarıyla karşılaşmadığında yeni sığınaklar araması psikolojik açıdan kaçınılmaz bir getiri değil midir? Kalabalık da olsa etrafı; fikren, duygusal ve ruhsal olarak anlaşamadıktan sonra sadece fizyolojik ve tensel doyumla nereye kadar yol alınabilir. Anlamak ihtiyacı yine öyle. Yalnızlığını paylaştığı insana ömür boyu muhtaçtır insanoğlu. Yoksa ayakta duramaz. Hayat boyu çevresinden yediği darbeler karşısında yaşamaktan soğuyan insanın tesellisi olabilir mi?
Bir aidiyet bitmeden yeni bir aidiyetin çelişkisine düşmemeli. Bir aidiyetten kurtulmak adına ya kurtulabilirsem diyerek başka bir aidiyete kapı aralamamalı. Yoksa çelişkiler insana kaybettirir. Hangi aidiyet içerisinde, kendisine tanınmış hangi normun parçası olursa olsun, bir kayma söz konusudur. Doğruluk ya da toplumsal normlara uygunluk kriterinin test edilmesi değil anlatmak istediğim. Değersizlik hissiyle hırpalanan hislerin, yetersizlikler nedeniyle anlaşılamamanın, bütüncül alarak kuşatılamamanın, yaralarının sarılamamasının kaçınılmaz getirisidir aidiyet kaymaları.
Oysa doğal süreç içinde kişinin gelişimle genel kabullenişler aidiyetin yolunu açar. Tek başına; istemek, arzulamak, heyecanlanmak ya da beklentiye girmekle olmaz bu işler. Zira mevzubahis olan insandır. Duygusallık yetmez, tasarılar gerçekleşmez. İnsanı tanımak, onun duygu ve akıl dünyasına girmek, takdirini kazanmak, saygı göstermek ve değer vermek gibi dikenli yollardan geçerek hak edersiniz bir başka insanı. Ben istedim oldu, o istedi oldu gibi oldubittilerle olmaz bu işler. Zaten kimsenin de bu tembellikle insan gönlü kazanmak gibi, kendi illetlerini aşmak gibi, kendi değişim ve dönüşümünü hatta gelişiminin tamamlamak gibi bir derdi olmadığına göre; bu sorunlar tek taraflı da çözülmez. Geçmiş olsun!
Trafik kazası gibi bir şeydir insanlarla ortaklık kurmak. Hele hele bu farklılıklar iki karşı cins etrafında şekilleniyorsa daha da zordur. Kişilerin hayatına yön vermeye çalışmak, amaç yüklemek ve akış duygusu kazandırmak bir tarafın istemesiyle olacak işlerden değildir.
Şahsen yazı yazarken bile bu yönlendirmeleri yapmam. Bir sorunu tespit ettiğimde, bir fotoğrafı yakaladığımda bunu harflerle çizerim. Ancak fotoğraftan isteyen istediği sonucu çıkarır. Kendilerine bir amaç belirleyip bu tespitlerden yola çıkarak bir istikamete giderlerse kendilerinin bileceği bir husustur. Siz şöyle yapın, böyle yapın gibi hedeflere yöneltmem insana saygısızlıktır. Okurun düşüncesizliğini peşin peşin kabul etme nasihat hatipliğidir ki, edebiyat açısından hiç bana göre değil. Hâsılı tartışmalı bir arenadır bu duyguya dair soyut âlemler.
Aidiyetin hakkını vermeniz, kayma göstermediğiniz ve bulunduğunuz yeri; fikriyle, duygusuyla ve ruhu ile doldurabilmenizi diliyorum.
Yorumlar kapalı.