*Ağabey de ağabeydir elbette. Madem etrafı doludur, madem kendinde bir güç vardır, bunun gereğini yerine getirmelidir. Ağabey, çoğunlukla müşfik ve merhametli olsa da zaman zaman acımasız, kıyıcı, sert, haşin de olabilmektedir. O bilmektedir çünkü; o ayarlamakta, o ilişkiler kurmakta, o yönetmektedir. Meseleye hâkim olan odur, işin aslını-esasını bilen de. Bundan ötürü gerektiğinde başka türlü davranmasını bilen olmalıdır. Sürecin devamı esastır, bunun için ağabeycilik yapmak gerekebilir. Bu durumda da inisiyatifi eline alandır ağabey. Ağabeycilik yapar ve bir güzel yakıştırır bunu kendine. Kendi çizdiği rotanın dışına çıkılmasını affetmez. Kendi çemberinin yarılmasını, kendi adamlarının çalınmasını asla kabullenmez. Sözünün üstüne söz, kararının aksine karar istemez.
Ağabeycilik mevkisindeki ağabey artık iflah olmaz bir otokrattır; kendini asla otokritiğe tabi tutmayan bir otokrat. O müşfik ve merhametli adamın yerinde başka bir adam vardır artık. Bir çizgi çekmiştir ve o çizginin silinmesini, aşılmasını asla kabullenmez. Böylesi durumlarda öfke saçar, köpürür, bütün köprüleri atar. Ağabey, her daim etrafını kollayan, etrafındakilerin sözlerinde, eylemlerinde ve değişik hallerinde nice hikmetler görmek için çırpınan ağabey, ağabeycilik mevkisinin kurbanı olur. Yanı-yöresi boşalır, merhamet ettiklerinden merhamet göremez hale gelir.
*İnsan sırtını dayayacağı bir ağabey arıyor hep. Sırtını vereceği emin ve kuvvetli bir kişi. Dara düştüğünde başında bulacağı, sıkıştığında yanına koşacağı, dertlenince derdini açacağı bir ağabey. Sözünü, nefesini, yardımını her daim yanı başında hissedeceği bir ağabey. Umulan, beklenilen, desteği arzulanan güçlü mü güçlü, yılmaz mı yılmaz bir imge ağabey. Eli açık, kapısı açık, sofrası kurulu cömert bir adam. Bir abide, bir heykel, bir savaşçı. Tam adam. Fedakâr, dava eri, adanmış. Yarasız-beresiz, şeksiz şüphesiz, falsosuz, tavizsiz, net, doğru, haklı, akıllı, yüce gönüllü, hoşgörülü, esnek. Bir ağabey olsa olsa böyle bir adamdır. Yoksa nasıl yetimlerini gözetir, gençlerin haşarılığına katlanır, onları hoş görür? Esneklik ağabeyin temel vasfı değil midir? Yahut müşfiklik?
*Böyle midir gerçekten? Ağabey yüksek idealizmin göklere çektiği bir bayrak mıdır? Yoksa yüksek idealizmin boğduğu, nefessiz bıraktığı, anlamadığı, anlamak istemediği, kendi çizdiği çizgiye mahkûm ettiği tutunamayan, gariban, yalnız, yalınkat bir muzdarip midir? Daha ötesi nedir? Bütün bu yücelikler bir insan olan ağabeye reva mıdır? Acaba ağabey kendini gözetebilmekte midir ki, yetimlerini gözetsin? Acaba ağabey, kendine iyi bakmakta mıdır ki, dostlarına, gençlere iyi baksın? Acaba ağabey kendine hoşgörü göstermekte midir ki, diğerlerine hoşgörüyle baksın? Ağabey kendi derdiyle hemderd midir ki, diğerlerinin derdinin ortağı olsun? Ağabeye yüklenen onca harikulade özellik, o heybetli ve endamlı vasıflar sakın ağabeyin boynuna geçirilen yağlı urgan olmasın? Ağabeyin elini kolunu bağlayan, ayaklarına dolanan bir pranga olmasın bütün bunlar?
Yorumlar kapalı.