Ülkelerin
uluslararası siyasi duruşlarını irdeleyen herkesin ilk karşılaştığı gerçeklerin
başında, İngilizlerin evrensel siyasete kazandırdığı “İngilizlerin dostu
yoktur, çıkarları vardır” paradigmasını günümüzde yeni dünya düzeni
konseptinde en çok ve en iyi uygulayan ülke Amerika Birleşik Devletler’dir.
Bu
alçak ikiyüzlü Amerikan politikasını defalarca gördük. Bu yazımızın konusunu
taşan “Kıbrıs Barış Harekatı” sonrasında NATO’da müttefikimiz olmasına rağmen
bize uyguladığı silah ambargosunu, Muavenet Muhribi olayını, İrangate
skandalını, Arap Baharı” olarak başlayan İslam ülkeleribndeki uyanışları nasıl
manipüle etmeye çalıştığını özellikle Mısır ve halen iç savaşın bütün
acımasızlığıyla sürdüğü Suriye olaylarının başlangıç safhasındaki tutumu ile
bugün takındığı tavrı, Ukrayna ve Gürcistan’daki kışkırtmalarıyla Rusya
karşıtlığının çatışmaya evrilmesi sonucunda o ülkeleri nasıl Rusya’nın insafına
terk ettiğini, dünya gündemini birazcık takip eden herkes hatırlayacaktır. Bunlar
sadece hatırlatma.. bu yazının konusu ise içinde bulunduğumuz süreçte ABD
pragmatizminin hem çirkin yüzüne ayna tutmak, hem de “uşaklığı”nı gönüllü
kabullenmiş olan terörü örgütlerinin bekleyen “sonları”na dikkat çekmek.
ABD
Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın 21 Ocak’ta gerçekleştirdiği Türkiye gezisini
irdeleyen iki yazı yazdım; özel ve resmi görüşmelerini, görüşmelerde
sergilediği kaypaklığı, çizdiği zikzakları gördük. Ziyaretinin başlangıç
aşamasında –siyasi parti temsilcilerini saymazsak- özellikle dikkat çeken ve
çokça tartışılan gazeteci Ceyda Karan, Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş’la bebek
katili Abdullah Öcalan’ın büyük değer verdiği -açık kaynaklarda kayıtlara
geçmiş- militan işadamı olan Osman Kavala ile görüşmesi sonrası, basın
hürriyeti bağlamında casusluk iddiası ile tutuklu Cumhuriyet gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Can Dündar’a destek açıklaması ve 1128 akademisyenin devletin
Doğu ve Güneydoğu’da halka “soykırım yaptığı” iftirasını “düşünce özgürlüğü”
kılıfında sahiplenmesi büyük tepki doğurdu. Cumhurbaşkanı ve Başbakanla
görüşmesinden sonra ise bu söylemlerinden çarketti ve “dost”larını sattı!
Tipik
bir Amerikan pragmatizmi ile karşı karşıyayız. Tıpkı Başkan Yardımcısı Joe
Biden gibi, bugüne kadar her vesile ile, ülkemizin hassas sinir uçlarını
kaşımayı marifet zanneden ABD Büyükelçisi John Bass, Biden’ın
“PKK da DAEŞ gibi Türkiye için bir tehlikedir. PKK hiçbir şekilde barışa
gönüllü değildir. Bu terör örgütüdür. Kabul edilemeyecek faaliyetlerde
bulunmaktadır. Geçmişte barış görüşmeleri başarılı olmadı ve PKK başka çözüm
yolu bırakmadı. Tabiki siz de terörle mücadele edeceksiniz” diyerek
tamamladığı ziyaretinin hemen ertesinde Güneydoğu’da yaşanan gerginliğin
sebebinin PKK’nın yeniden saldırılara başlaması olduğunu açıkladı. Bu açıklama
ile de yetinmeyen John Bass, Sur’da meydana gelen saldırılarda
şehit düşen güvenlik güçleri için taziye mesajı yayımladı.
Bana
çok enteresan gelen mesajda, “Dün Sur’da yaşanan PKK saldırısında
hayatını kaybeden güvenlik güçlerinin aileleri ve yakınlarına en derin
başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Bu saldırı, Güneydoğu’da süren
çatışmaların bedelini güvenlik güçleri ve sivillerin bir biçimde ödediği
gerçeğinin göstergelerinden yalnızca biri. PKK’ya anlamsız, saldırılarına son
vermesi konusunda yeniden çağrıda bulunuyor; Türkiye’nin birçok vatandaşını
etkileyen travmanın asıl kaynağının PKK’nın saldırılarına geri dönmesi olduğunu
hatırlatmak istiyoruz. Çatışmalara geri dönülmesine dayanak oluşturan sorunların
çözümü şiddetle değil, siyasi ve meşru kurumlarda yürütülecek diyalog ve
müzakerelerde yatmaktadır. Barış yanlısı olan herkesi gücünü bu yönde
kullanmaya teşvik ediyoruz” denmiş olması, gerçekten utanmazlığın,
ikiyüzlülüğün zirve noktası; sanki bölgede yakalanan binlerce silah, askeri
teçhizat ve mühimmat Amerikan malı değilmiş gibi.. hele son olarak ele
geçirilenler arasında Amerihan yapımı –daha ambalajında duran- İnsansız Hava
Aracı(İHA) sanki gökten zenbille inmiş gibi sureti haktan görünmeleri midemi
bulandırıyor.. kusasım geliyor.
Sözün
özü; böyle “dost”luğa da, böyle “müttefik”liğe de,
böyle “stratejik ortak”lığa da bin kere, binlerce kere lanet
olsun…
Yorumlar kapalı.