TÜKETİM VE KANAAT-1-
TÜKETİM KÜLTÜRÜ MÜ?
KANAAT KÜLTÜRÜ MÜ?
Hayat tarzlarımızın giderek birbirine benzediği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Doğumumuzdan ölümümüze kadar hayatımızı kuşatan hedefler ve pratikler hep aynı çizgide şekilleniyor. Daha fazla refah ve mutluluk istiyoruz. Bu isteğin bir yanında para diğer yanında ise konfor var.
Diyelim ki bu istek bizi cezp etti, yapmaya karar verdik, yapmamız gerekenler şöyle sıralanabilir:
*İyi bir eğitim almalıyız ki etiketimiz olsun;
*Popüler/trend bir işimiz olmalı;
*İyi para kazanmalıyız;
*İstediklerimizi satın alabilmeliyiz;
*İstediğimiz şekilde harcayabilmeliyiz.
Şimdi bu isteklerin hangi ortamda varlık alanı bulduğuna bakalım. Öncelikle sıralanan isteklerin tüketim etkinliği içinde “daha fazlasını istemek” şeklinde özetlenebilecek benzer özellikleri olduğunu farketmeliyiz.
“Daha fazla”yı istemek ilginç bir biçimde nedense daha fazla tüketmekle ilintili. Çok paramız olması için çok çalışmalı, zamanımızı büyük ölçüde işimize harcamalıyız. Peki geri kalan zamanı ne yapmalı? O da eğlence için harcanmalı. Tüketim kültürü içinde çalışmak; iş hayatının baş unsuru iken, eğlenmek de boş zaman aktivitelerinin ana hedefi haline geldi.
“Hepimiz tatil için çalışıyoruz, madem ki çok çalışan biziz, tatil yapmak, eğlenmek de bizim hakkımız” sloganı bu düşüncemizi destekleyen çarpıcı bir örnek. İnsanlar tüketim kültürü içinde rızkını kazanmak, ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek bir gelir elde etmek için çalışmıyorlar. Eğer böyle olsaydı çoğunluğun iş hayatı bu denli yoğun olmazdı.
Tüketim kültürü daha çok insanlardan maksimum emeği almak, tabiri caizse posasını sıkana kadar suyunu çıkarmak ve karşılığında onlara görece daha fazla para kazandırmak istiyor. Nedeni ise açık; kazanç arttıkça bu kazancın tatil gibi eğlence etkinlikleri ve alışveriş merkezi gibi isteklerin ihtiyaçmış gibi sunulduğu mekânlarda tüketilmesi olasılığı artacak. Kısaca kazanç artışı ile bu kazancın satın alabileceği mal ve hizmetler de artacağından yaşam biçimi tüketim üzerinden biçimlenmeyi sürdürecek.
Tüketim kültürü son on yıldır hayatımızdaki etkisini giderek artırıyor. İnsanların gelirleri arttıkça bu gelirin harcandığı nokta konfora ve lükse odaklanıyor. Daha rahat ve kolay bir hayat tarzı oluşturmak, isteklerin yerine getirilmesine bağlı. Tüketim kültürü birey odaklı bir kültür olduğundan bireysel olanı öne çıkararak insanı, egosunun yani nefsinin tutsağı yapıyor. Modern dünyada çalışmaktan yorulan ve yalnızlaşan insan, onu hayata bağlayan bir dizi kadim bağdan koparılıyor. İnanç sistemi zayıflatılan, dinî pratikleri sergilemekten uzaklaştırılan insanın değerler evreni kayboluyor. Hayat tarzının sonucu işi ile evi arasında sıkışan insanı yalnızlaştıran bir diğer unsur sosyal ilişkilerin değişen niteliği. Komşuluk bağı, akraba ilişkileri yerini iş arkadaşlıklarına bırakıyor. Çalışmaktan ve eğlenmekten ibaret modern insanın içine düştüğü boşluğu bir anlamda mutsuzluğu giderecek en cezbedici sistem tüketim. İnsanların canları sıkıldığında alışveriş yapması, depresyonda iken kredi kartı harcamalarının yükselmesi bunun en çarpıcı örneği. Modern insanın tüketim kültürü içinde belirlenen hayat tarzı içinde bu döngüden çıkması neredeyse olanaksız. Başka da bir şansı yok. Devam
Yorumlar kapalı.