Allâh-u Teâlâ, mekânlar içinde mukaddes mekânlar; zamanlar içinde de mukaddes zamanlar yaratmıştır. İşte o mukaddes zamanlardan biri de, üç aylar diye bilinen; Receb, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Dinimizce bu üç ayların önemi ve kıymeti çok büyüktür.
Üç aylar, kameri ayların yedincisi olan Receb ile başlayan, Şaban ayı ile devam eden ve Ramazan ayı ile son bulan ayların toplu adıdır. Üç aylar, gönül dünyamıza bahar neşesi getiren, yeniden derlenme, toparlanma ve hayat bulma mevsimidir. Üç aylar, rahmet dalgalarının başladığı, manevî huzur ve sükûnun kalplere doğduğu, ilâhî rahmetin coştuğu aylardır. Bu aylar girince mü’minlerin ruhlarını manevî bir hava kaplar. Bu mübarek aylar içerisinde öyle feyizli ve bereketli geceler vardır ki, Allah’ın rahmeti bu gecelerde mü’minler üzerine yağmur gibi yağar. Yaratıcısından habersiz olan insanoğlu bugünleri fırsatını bilemez. Hal böyle olunca gaflet ve dalalet içinde hayatını devam ettirir. Niçin yaratıldığını fark eden insan bir yerden tutmalı ve harekete geçmeli. İşte böyle bir başlangıç için Yüce Mevlâ bizlere bazı kutlu zamanlar bahşetmiştir. Kulluk şuurumuzu yeniden hatırlamak, Rabbimize yönelmek için özel ve seçilmiş vakitler… Zamanı değerlendirmek, ömrü boşa geçirmemek için müstesna bir fırsat olan geceler…
İşte akıp giden zamanın önemli durakları olan ve içinde kandilleri barındıran, Işıklarıyla sadece karanlık gecelerimizi değil, aynı zamanda manevi feyziyle de bunalan gönüllerimizi aydınlatan, zihinlerimizi berraklaştıran, mübarek gecelerle dolu Üç Aylar.
Sanal dünyanın sosyal paylaşım platformlarında harcadığımız enerjiye rağmen paylaşmayı neredeyse unutur hale geldiğimiz bir zamanda sorumluluklarımızı yeniden hatırlamak için bir fırsat… Hayatı soluk soluğa yaşarken unuttuklarımızı hatırlamak, sükûnetin ferahlatıcı etkisini duygu dünyamıza taşıyan ibadetlerle ruhumuzu zenginleştirmek için bir fırsat… Gündelik hayatın karmaşası içerisinde bunalan ve daralan ruhumuzun inşirahı; genişliği ve ferahlığı için bir fırsat… Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan Üç Aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır.
Bu günlerde nefisler hesaba çekilmeli, ana sermayemiz olan ömrümüzün nerede ve nasıl tüketildiği gözden geçirilmeli, amel defterimize neler yazıldığı, Mahşer günü kurulacak büyük divanın tek Hâkimi Yüce Allah’ın (cc) hakkımızda nasıl bir hüküm vereceği düşünülmelidir.
Üç aylardan ilki olan Recep ayının manevî değerine Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerinde işaret buyurulmuştur. Tevbe Sûresi’nin 36. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır, işte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin…”
Kâinatın Efendisi, Rasül-i Ekrem (sav) üç aylarda şöyle dua buyurarak: “Allahım! Recep ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl. Bizi Ramazan’a ulaştır.” üç aylara yetişme sevincini, rahmet ayı Ramazana ulaşma özlemini, hasretini ve bu aya kavuşabilme iştiyakını her müminin gönlünde devamlı diri tutmasını istiyorlardı.
Büyük tasavvuf alimi, Zünnun-i Mısri üç aylar hakkında şöyle demiştir: “Recep tohum ekme ayıdır, Şaban sulama ayıdır, Ramazan hasat ayıdır. Herkes ne ekerse onu biçer. Ne yaparsa cezasını çeker.” Demek ki recep ayı, bizi ramazana hazırlayan bir mevsimin ilk adımı oluyor.
Rasülullah (sav) rivayet edildiğine göre: “Duaların reddolunmayacağı beş gece vardır ki bunlar: Recep ayının ilk gecesi, Şaban ayının 15. Gecesi, Cuma gecesi ve iki bayram gecesi.”
Üç ayların ikincisi Şaban ayrıdır.
Şâban ayının büyük kısmını oruçlu geçiren Hz. Peygamber (sav) “İnsanların değerini bilemedikleri bu ayda ameller Allah’a arz edilir; ben amellerimin oruçlu iken Allah’a arz edilmesini arzu ediyor ve bu ayda oruç tutuyorum” buyurmuş , ramazan dışındaki en faziletli orucun şâbanda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir. Bu rivayetler sebebiyle Şaban ayında oruç tutulması mendup olmakla birlikte, Hz. Ayşe’den nakledilen, Resul-i Ekrem’in ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmediği şeklindeki rivayeti yanında oruç tutmanın farz olduğu ramazan ayına şevkle girmeyi zorlaştıracağı için şâbanın on beşinden sonra orucun azaltılması veya terkedilmesi tavsiye edilmiştir.
Şaban ayını mübarek kılan Berat gecesidir. Kur’an-ı Kerim, Berat gecesinde Levh-i Mahfuz’dan alınmış ve bir bütün hâlinde dünya semasına indirilmeye başlanmıştır. Bu gecenin mübarek oluşunun başlıca sebebi de bundadır. Kur’an-ı Kerim inmezden önce insanoğlunun efkârını dalâlet, kalbini küfür bulutları kaplamıştı. İnsan mabud-ı hakikîyi bırakmış, taşlara, ağaçlara ve putlara tapmaya başlamıştı. Abdin ibadet ve itaat bağları kopmuş, insan insanlığını unutmuştu. Cinayet ve rezaletler, sayılamayacak kadar çok, yazılamayacak kadar bayağı idi. İşte bu duruma gelen yeryüzüne, Kur’an-ı Kerim’in inmesinin birinci kademesi, Şâbân-ı Şerifin on beşinci gecesine tekabül ettiğinden dolayı bu gece müstesna bir değer taşımaktadır. Bu gece hürmetine, birçok günahlar bağışlandığı için, Berat Gecesi adını almıştır.
Bu gece hakkında Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
“Allah Teâlâ, Şaban’ın 15. gecesi, -rahmetiyle- dünya semasında tecelli eder ve Kelb Kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar.”
Receb ve Şaban ayları, rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının müjdecisidir. Dinimizde ayrı bir değeri olan üç ayların, kişide insanî özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında rolü büyüktür. Zira Receb ve Şaban aylarının feyzinden ve bu aylarda bulunan, Regaip, Miraç ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade yolunu tutan kişi Ramazan ayında ise her türlü kötülükten kendini uzak tutar ve insanî vasıflarının artmasına gayret eder.
Üç ayların sonuncusu da Ramazan ayıdır. Kuranı Kerimde ”Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin” buyurulur.
Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazana “Kur’an ayı” da denilmektedir. Çünkü Allah’ın insanlığa son mesaj olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim, Hz Peygambere bu ayda inmeye başlamıştır. Ayet-i Kerime’de Ramazan ayında indirildiği bildirilen Kur’an-ı Kerim, son ilâhî kitaptır ve Allah’ın son kelamıdır. O, bir kanundur, hükümleri Kıyamet’e kadar devam edecektir. Kur’an-ı Kerim insanlığı iyiye, güzele, doğruya götürecek olan tek hayat kaynağıdır.
Ramazan ayının, günahkâr kullar için, yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı verdiğini de Hz. Peygamber şöyle belirtir: “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları ardına kadar açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”
Görülüyor ki; Cennet kapılarının açıldığı, Cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincirlere vurulduğu bu ay mü’minler için oruç ayıdır. Bu sebeple, Müslüman bu ayda orucunu tutacaktır. Zira oruç sadece aç ve susuz kalmak değil, kalbin Allah’a açılması hayata Allah’ın emrettiği şekilde bakılmasıdır.
Ramazan’ın diriltici özelliği, bütün insanlığı huzura ve mutluluğa kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasından, bin aydan yani seksen küsur yıllık bir ömürden daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kadir Gecesini bu derece değerli kılan en önemli sebep de Kur’an-ı Kerîm’in bu gece indirilmeye başlanmış olmasıdır. Kur’an-ı Kerîm’in nüzulü ve Peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir.
Üç aylar, günümüzün yoğun ve karmaşık hayat akışı içinde kaybolup giden ve öze dönüşünü ihmal edenler için bir nefis muhasebesi, bir öz denetim yapma fırsatıdır. Zira malayani ve dünyanın meşgalesi bize bu nefis muhasebesini yapmamızı unutturuyor. Üç aylar kendimizle baş başa kalıp nefis muhasebesi yapmamız için çok büyük bir imkândır. Kendimizle hesap günü gelmeden önce hesaplaşmaktır. Manevi kayıplarımıza nedamet, yaptığımız ibadetlerin ilahî rahmete vesile olup olamayacağını tefekkürdür.
“Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz.” Derken Kutlu Nebi; tefekküre davet eder insanı. Hayatımızın her anında, hataya düşen biz kullar için vazgeçemeyeceğimiz en temel husustur tevbe ve istiğfardır. Tevbe ve istiğfar; kulun günahını ve hatasını terk edip, dua ve niyaz ile Rabbinden bağışlanma dileyip bütün varlığıyla O’na dönmesi, Cenabı Hakk’ın da kuluna af ve mağfiretle mukabelede bulunmasıdır.
Bu sebeple, üç aylarda, Yüce Rabbimize yapmış olduğumuz günah, hata ve isyanlarımız için tevbe edelim, istiğfarda bulunalım. Günahlar insanların sırtında yüktür. Bu aylar ise bu yükü hafifletme vaktidir. Onun yolu ise tövbedir. İşte Üç Aylar, keşkelerin öğütülüp iradî başlangıçların yapıldığı en güzel anlardandır. Tevbe ve istiğfar ile günahlardan arınmanın, işlediğimiz hata ve günahlardan dolayı pişmanlık duyarak O’ndan af dilemenin, onları bir daha işlememek için kararlı bir duruş sergilemenin en güzel fırsatıdır. Yüce Mevla’nın huzurunda mahcubiyet ve pişmanlık duyarak, günahlara bir daha dönmemek üzere yüz çevirerek, hayatımızda yeni ve tertemiz bir sayfa açmaya karar verme anıdır.
Yüce kitabımız Kur’an’ın ifadesiyle belirtmek gerekirse, gerçekte kalıcı olan, işleyeceğimiz yararlı amellerdir. Öyleyse, bu müstesna günleri sadece kendimiz için değil yakınlarımız, çevremizdeki insanlar, muhtaç ve garipler, yuva ve yetiştirme yurtlarındaki çocuklar, huzurevlerindeki yaşlılar ve kimsesizler, engellilerler, tutuklu ve hükümlüler, küçük yaştaki çalışan çocuklar, velhasıl toplumun bütün kesim ve grupları için yararlı olacak, onlara bir ışık ve umut götürecek çaba ve katkılarla dolduralım.
Birbirimizi sevdiğimizi ve kardeşliğimizi sadece sözlerimizde bırakmayalım, davranışlarımız aksettirelim. Toplumumuzda boynu bükük, gözü yaşlı, dışlanmış kimse varsa onun derdini dert edinelim. Her ayı Ramazan ve her gün ve geceyi Kadir Gecesi gibi yaşamaya gayret etmek, dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine; sevgiyi, merhameti, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmak, yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmek şiarımız olsun.
Nice birlik ve beraberlik içinde af ve mağfirete vesile olan mübarek aylara ve kandillere ulaşmak dua ve temennisiyle…
Yorumlar kapalı.