Her
şey yine bir kasım ayında başladı. 3 Kasım 2002’de başlayan “Sessiz Devrim”
süreci, 7 Haziran 2015’e kadar kesintisiz 12 yıl 7 ay 4 gün sürdü. 7 Haziran
2015’de başlayan “Fetret Devri” 146’ncı günün sonunda yerini yeniden “Sessiz
Devrime” bıraktı.
Şimdi,
bu süreç kaldığı yerden devam ederken, 2023 Yeni Türkiye vizyonuna kesin ve son
noktayı koyacak olan 2019 seçimlerine de hazırlıklarını başlatmak zorunda.
“Sessiz Devrimin” zirve noktası, sık sık ifade edildiği gibi, fert başına milli
gelirin 25 bin dolara, ülke ekonomisin dünya sıralamasındaki yerinin ilk 10
ülke olması, katma değeri yüksek sanayi ve teknolojinin gerçekleştiği, Türk
Silahlı Kuvvetleri ve iç güvenlik birimleri için çağın gerektirdiği her türlü
silah ve teçhizatın yerli ve milli kaynaklarla temin edildiği, işsizliğin tek
haneli rakamlarla en dip noktalara indirildiği, banka-döviz-faiz sarmalının
yarattığı bunalımın kısır döngüsünden çıkıldığı bir vizyon.
Tüm
bu maddi parametrelerin paralelinde gerçekleştirilmesi gereken toplumsal
beklentilerin de aksaksız, ertelemesiz –ama, fakat gibi kelimelerle başlayan
cümlelerin ardına sıralanmadığı- bir toplumsal barış atmosferinin de hayata
geçirilmesi gerekir. Burada onlarca örnek verilebilir ama, hatırlatma adına bir
iki noktayı not edelim; zamanında tecelli etmeyen adalet, adaletin yerini
bulmasında kanun lafzının dışına çıkıp evrensel hukuk normlarını görmezden
gelen ve toplumsal vicdanı rencide eden kararlar, bireysel hak ve hürriyetlerin kullanılması
bağlamında uluslararası norm ve anlaşmalara aykırı subjektif uygulamalar, kayda
değer başlıklar olarak sıralanabilir. “Sessiz Devrim”in güvenlik birimlerine
yönelik olarak getirip hayata geçirdiği “işkenceye sıfır tolerans”la sağlanan
şeffaflığın bir benzerinin de evrensel hukuk
nosyonu içinde adalet anlayış ve uygulamalarında da gerçekleştirilmesini
sağlayacak bir hukuk reformuna acilen ihtiyaç var. “Sessiz Devrim”i
taçlandıracak reform, adalet reformu olacaktır.
Milletimiz
için öngörülen 2023 Yeni Türkiye vizyonuna ulaşma adına, sürece damgasını
vuracak olan yasalardan ve Anayasal
prangalardan kurtuluşun elbetteki olmazsa olmazı, adalet reformu ile
giderilebilecek yasal iyileştirmelerle aynı anda Anayasa’dan kaynaklanan
aksaklıkların palyatif iyileştirmelerle değil; tümden yenilenmiş, çağın
gereklerine ve toplumsal beklentilere cevap verecek Yeni Anayasa’nın yapımı ile
mümkün olacaktır. Rejim yada Başkanlık tartışmalarına kurban edilmeden, bu
toplumsal sözleşmenin gerçekleştirilmesi, değiştirile değiştirile kendi içinde
bütünlüğü kalmamış 12 Eylül darbe Anayasası garabetinden kurtulmakta yine
“Sessiz Devrim”i kemale erdirecek bir başka zirve noktası olacaktır.
Geçirdiği
“Fetret Devri”nden sonra yeniden iş başına gelen iktidarın elinde 4, toplumun
teveccühünü yitirmediği takdirde +4 yıllık daha bir zaman dilimi bulunaktadır.
Geride kalan yılların tüm meşakkatlerine katlanan, kurulan onca pusu ve
komploları boşa çıkaran kadroların, vakit kaybetmeden hedefe giden yoldaki tüm
engelleri –kırıp dökmeden- temizlemeleri ve aşmaları, devrim ateşini söndürmeye
çalışan karşı kadrolarının çabalarını boşa çıkarmaları milli birliğimizin ve
kardeşliğimizin teminatı olacaktır. Bu güvenle kendilerine oy veren insanımızın
yanında oy vermeyenlerin de zımni beklentileri bundan başka bir şey değildir.
Aklın yolu bir, izanın ve ferasetin yolu da budur..
Yorumlar kapalı.