Günümüz dünyasında işsizlik, kalkınmışlık seviyeleri ne olursa olsun bütün ülkelerin karşı karşıya bulunduğu en ciddi sorunların başında gelmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından, Ocak 2010’da açıklanan Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu’na göre, dünyadaki işsizlik oranı kriz öncesinde (2007) %5,7 iken 2008’de %5,8’e, 2009’da %6,6’ya çıkmış olup 2010’da %6,5 olması beklenmektedir. Diğer taraftan, Uluslararası Para Fonu gelişmiş ülkelerdeki işsizlik tahminini 2010 için %9,3 olarak açıklamıştır. Bununla birlikte, işsizlik oranının 2010’da AB-dışı Avrupa Ülkeleri ve BDT’de %10,1’e; Kuzey Afrika Ülkelerinde %10,6’ya; Orta Doğu Ülkeleri’nde ise %9,3’e yükseleceği belirtilmiştir.
İşsizlik, bir ülkede sadece üretim ve ekonomik kalkınmayı olumsuz etkilememekte, aynı zamanda sosyal problemler, sosyal dışlanma ve yoksulluğu da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle istihdam, sadece üretim ve gelir yaratan bir olgu değil, aynı zamanda sosyal bütünleşmenin ve sosyal barışı tesis etmenin de en önemli aracıdır. Bu itibarla, istihdamı ve verimliliği artırmak ve böylelikle ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirmek tüm dünya ülkelerinin birinci hedefi haline gelmiştir. İşsizliği azaltmak ve istihdamı artırmak için en etkili politika, sürdürülebilir ve yüksek bir ekonomik büyüme oranını sağlamaktır. Ancak, ülkemizde görüldüğü gibi tek başına ekonomik büyüme, mevcut işsizlere ve işgücü piyasasına yeni girenlere iyi işlerin sağlanmasında yeterli değildir.
Bu itibarla, ekonomik büyümenin yanı sıra, başta istihdamın ekonomik politikaların merkezine konulması olmak üzere, insan kaynaklarına yatırım yapılması ve aktif işgücü piyasası politikalarının etkin olarak uygulanması gerekmektedir. Diğer taraftan, hızla değişen teknoloji, bilgi ekonomisi, küreselleşme ve artan uluslararası rekabet diğer alanlarda olduğu gibi işgücü piyasalarını ve çalışma yaşamını da etkilemektedir. İşgücü piyasasında eğitimli, becerili ve kalifiye işgücüne gereksinimi artırmıştır. Bu nedenle işgücünün yalnızca tek bir alanda eğitimi artık yeterli olmamakta, bunun yerine değişen işgücü piyasasının gereklerine kısa sürede uyum sağlayabilecek niteliklere sahip işgücünün yaşam boyu eğitimi öngörülmektedir. Bunların yanında, bireyin sürekli istihdamda kalması yaşam boyu eğitim alması ile mümkün hale gelmiştir. Çünkü istihdam ve eğitim arasında karşılıklı ve duyarlı bir ilişki söz konusudur; eğitim istihdamda artışı ve yeni iş kollarına uyumu sağlarken, günün koşullarına göre istihdam yapısında meydana gelen değişmeler de eğitim politikalarına yön vermektedir.
Ayrıca işgücünün daha eğitimli hale getirilmesi verimliliği de artırmaktadır. Bu süreç, aktif işgücü piyasası politikalarının önemini artırmıştır. İşgücünün mesleki eğitimi, beceri kazandırma, mesleki rehberlik ve kariyer danışmanlığı, iş kurmaya destek sağlama ile mesleki rehabilitasyon tedbirlerini içeren aktif işgücü piyasası politikaları, işgücü piyasasına müdahale etmenin en önemli araçlarındandır. Temel felsefesi istihdam edilebilirliği artırmak olan söz konusu politikaların en önemli özelliği, gerek uygulandığı alanlarda, hatta uygulayacak kurumların tespit edilmesinde; gerekse hedef alınan kitle itibariyle esnekliğe sahip olmasıdır. Bu esneklik değişen koşullara uyum sağlanması açısından önemlidir. Kaynak:İşkur
Yorumlar kapalı.