DÜNYA EKONOMİSİNDE KÜRESEL KRİZ…
2008 yılının ikinci yarısından itibaren dünyayı etkisi altına alan krizin bir ekonomik ve finansal çöküş haline dönmesini engellemek için, hükümetler ve merkez bankaları; finansal sisteme işlerlik kazandırmaya, güveni tekrar tesis etmeye ve toplam talebi artırmaya yönelik yüksek boyutlu parasal ve mali tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin katkısıyla, 2009 yılında dünya ekonomisinde yaşanan daralma öngörüldüğü kadar olmamış ve ekonomik toparlanma beklenenden erken başlamıştır. Dünya ekonomisinde 2009 yılı için yüzde 1,4 olarak tahmin edilen daralma yüzde 0,6 olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, ekonomik krizin ülke gruplarına yansımaları önemli ölçüde farklılık göstermiştir. 2009 yılında gelişmiş ülkelerde ekonomik daralma yüzde 3,2’ye ulaşırken, özellikle Çin ve Hindistan kaynaklı olmak üzere, yükselen ve gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde yüzde 2,5 oranında büyüme kaydedilmiştir. Küresel ekonomik kriz sonucunda, 2009 yılında, dünya ticaret hacmi yüzde 11, dünya mal ve hizmet ticareti fiyatları ise yüzde 10,3 oranında gerilemiştir. Kriz aynı zamanda dünya genelinde fiyat artışlarının belirgin bir biçimde yavaşlamasına yol açmıştır. Tüketici enflasyonu 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerde 4 puan azalarak yüzde 5,2 olarak gerçekleşmiştir. Krizden en çok etkilenen grup olan gelişmiş ülkelerde ise tüketici enflasyonu 3,3 puan azalarak yüzde 0,1 seviyesine düşmüş; bu gelişme bazı ülkelerde deflasyon riskini gündeme getirmiştir.
2009 yılında yaşanan ekonomik daralmanın olumsuz etkileri işsizlik oranlarında da belirgin olarak görülmüştür. İşsizlik oranı Avro Bölgesinde yüzde 9,4’e, ABD’de yüzde 9,3’e, OECD genelinde ise yüzde 8,3’e çıkmıştır. Temmuz 2010 itibarıyla söz konusu ülkelerin tamamında işsizlik oranlarının bir miktar daha yükseldiği görülmüştür. Mevcut gelişmeler ve düşük büyüme beklentileri, işsizlik oranlarında gelinen bu seviyelerin uzun bir süre kalıcı olabileceğine işaret etmektedir. Nitekim Ekim ayında yayımlanan IMF’nin Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda 2011 yılı işsizlik oranları ABD ve Avro Bölgesi için sırasıyla yüzde 9,6 ve yüzde 10 olarak tahmin edilmektedir. Makroekonomik gelişmeler 2010 yılında, gelişmiş ekonomilerde yavaş olmakla birlikte istikrarlı bir toparlanma, gelişmekte olan ekonomilerde ise güçlü büyüme beklentisini teyit etmektedir. Bu kapsamda, büyümenin 2010 yılında ABD ekonomisinde yüzde 2,6, Avro Bölgesinde yüzde 1,7 ve gelişmiş ekonomilerin tamamında yüzde 2,7 olarak gerçekleşmesi beklenirken; Çin’in yüzde 10,5, Hindistan’ın yüzde 9,7, gelişmekte olan ekonomilerin toplamda yüzde 7,1 büyüme kaydetmesi beklenmektedir. Böylece, dünya ekonomik büyümesinin yüzde 4,8 olacağı tahmin edilmektedir. 2009 yılında, ABD ve Avro Bölgesi ekonomilerinde, küresel krize karşı uygulanan genişlemeci ekonomi politikalarının katkısıyla, genel devlet açığının GSYH’ya oranı sırasıyla yüzde 12,9 ve yüzde 6,3’e ulaşmıştır. Söz konusu oranın, ABD’de 2010 yılından itibaren, Avro Bölgesinde ise 2011 yılından itibaren düşmeye başlayacağı ve 2015 yılında ABD’de yüzde 6,5’e, Avro Bölgesinde ise yüzde 2,8’e gerileyeceği tahmin edilmektedir.
ABD ve Avro Bölgesi brüt borç stokunun GSYH’ya oranı, 2007 yılındaki yüzde 62,1 ve yüzde 65,9 seviyelerinden, 2009 yılında sırasıyla yüzde 84,3 ve yüzde 79’a ulaşmıştır. Bu oranların önümüzdeki dönemde de artmaya devam ederek 2015 yılında ABD’de yüzde 110,7’ye, Avro Bölgesinde ise yüzde 89,3’e yükselmesi beklenmektedir. Kamu açığı ve borç stokundaki bozulma bazı Avrupa ülkelerinde çok daha fazla olmuş ve bu ülkelerde kamu borcunun sürdürülebilirliğine yönelik ciddi kaygılar ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği (AB) içinde makroekonomik politika eşgüdümünün sağlanamaması ve bankacılık sektörünün kırılgan yapısı, uluslararası piyasalarda Avronun ciddi değer kaybına neden olmuştur. Bu gelişme, krizin başından itibaren beklendiği gibi, Avro Bölgesinin, dünya ile mukayese edildiğinde, krizden çıkışının tedrici olacağı yönündeki beklentileri güçlendirmiştir. Ancak, borç sorunu yaşayan ülkelerin kamu açıklarını azaltmak amacıyla ardı ardına mali tedbir paketleri açıklamaları; IMF’nin de katkısıyla AB’de zor durumda kalan ülkelere destek mekanizması oluşturulması; uygulanan stres testlerinde bankacılık sisteminde kayda değer bir sorun olmadığının görülmesi; Almanya ekonomisinin güçlü bir toparlanma seyri izlemesi; AB ekonomisinin görünümünü nispi olarak düzeltmiştir. Özetle, küresel ekonomik krizin etkilerinin azaltılması amacıyla uygulanan maliye politikaları, finansal kesimden kaynaklanan mali yükler ve devresel bütçe etkisi ülkelerin kamu açıklarını ve borç stoklarını önemli ölçüde artırmıştır. Böylece, ekonomik kriz, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, birçok ülke için bir nevi borç krizi haline dönüşmüştür. Uzun dönemde dahi, ülkelerin borç stoklarında meydana gelen artış eğiliminin durdurulabilmesi, ancak dönem boyunca kamu dengelerinde tedrici ve istikrarlı bir iyileştirme yapılmasıyla mümkün görünmektedir. Bu nedenle, kamu borcunun sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla mali sıkılaştırma ülkelerin ekonomik politika gündemine oturmuştur.
Önümüzdeki dönemde, dünya ekonomileri genelinde canlanma ve büyüme öngörülmekle birlikte, özellikle gelişmiş ülkelerdeki yüksek bütçe açıkları ve zayıf büyüme performansı nedeniyle oluşan mali ve finansal kırılganlıklar kaynaklı belirsizlikler sürmektedir. AB’de yaşanan borç krizine ek olarak, AB ve ABD ekonomilerinde krizle birlikte işsizliğin yüksek seviyelere ulaşmış olması ve yapışkan hale gelmesi, küresel ekonomik beklentilerde belirsizliğe yol açmaktadır. Son dönemde, ABD’de büyümenin düşmüş olması olumsuz beklentileri güçlendirmiş, 2010 yılı ABD büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edilmiştir. Kamu borçlarındaki hızlı yükseliş ve mali bilânçolardaki bozulmayla birlikte risk primlerindeki yükselmenin bankacılık sistemine yansıma ve tüketim ve yatırım kararlarını olumsuz yönde etkileme riski bulunmaktadır. Politika faizlerinin sıfır düzeyine yaklaşması nedeniyle para politikasının sınırlarına ulaşılması ve bütçe açıklarının gelmiş olduğu yüksek seviyeler, uygulanabilecek ilave para ve maliye politikası seçeneklerini daraltmakta ve bu husus küresel belirsizliği artırmaktadır. Dünya ekonomilerinin potansiyel üretim düzeylerinde kısa vadede küresel kriz nedeniyle gerileme kaydedilmiştir. Söz konusu gerileme, AB ve ABD gibi krizden fazla etkilenen ekonomilerde daha belirgin düzeydedir. Bu durum, mevcut işsizlik ve kamu borç yükü sorunlarının çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Kaynak; 27725 S.R.G.
Saygılarımla, Şakir GÜRLÜK, S.M. Mali Müşavir
Yorumlar kapalı.