100. Yılını andığımız, -özellikle kutladığımız demiyorum- ve 1. Dünya Savaşı içerisinde mücadele ettiğimiz cephelerden biri olan Çanakkale Cephesi ve orada verilen kahramanlık örnekleri, bazıları tarafından hâlâ menfaat aracı olarak kullanılmaya devam edilmekte.
Bu mücadeleyi, Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanmış bir kahramanlık destanı sananlardan tutun da, orada gerçekleşen Alman-İngiliz dalaşmasının ceremesini bizim insanlarımızın çekmesini millî olarak tanıtanlara kadar bir yığın tutarsızlık ortalıkta dolaşıyor. Tarihten bîhaber tarihçilerimiz varken bunlara bir de her konuda bilgi sahibi olduğunu sanan köşe işgalcileri eklenmiş durumda.Dilimize pelesenk ettiğimiz “Çanakkale Geçilmez” sloganı, caba gerçek mi? Çanakkale gerçekten geçilmedi mi? Daha büyük savaşın birinci yılında Alman generallere emanet cephelerimizden birer birer kayıp haberleri gelmeye başlamışken, Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa savaştan çekildiklerini, bu kirli pay kapma yarışının içinde olmayacaklarını ilan etseydi nasıl olurdu acaba?
Sahi, Enver Paşa demişken; savaş sonrası düzenlemeleri İngilizler yaptığı için mi adı hiç anılmaz düşündünüz mü? Çünkü Enver Paşa alman hayranıydı ve savaşa da Almanların kesinlikle galip geleceğine inandığı için sokmuştu Osmanlıyı. Başkumandan vekilini geçtim kaçımız biliyoruz Çanakkale’de Osmanlı birliklerine komuta eden alman generallerini? Kaçımız biliyoruz Nusret Mayın gemisinin kaptanı Tophaneli Hakkı Bey’i? Yine kaçımız hatırlıyor o meşhur 57. Alayın komutanı Hüseyin Avni Bey’i?
Geçenlerde takip ettiğim ve değer verdiğim bir yazar şöyle diyordu tam da benim anlatmak istediğim gibi: “Elbette ki, savaş ateşinin olduğu yerde, karşı tarafın yok edilmesi esastır ve ‘ölme ve öldürme’ işini üstlenenler ise, askerlerdir ve onlar savaşacaklardır. Keza, ateş binayı sardığı zaman, itfaiye erlerinin vazifesi de, o yangını söndürmektir. Ama bu ağır işleri bir meslek veya bir ideal uğruna yapanlara teşekkür ederiz, lakin onların hiçbirisine sınırsız ve sonsuz bir minnetdârlık besleyemeyiz. Hele de, onlar kendilerini bulunmaz ni’met durumunda gösterirler ve vazifelerini yapmış olmanın ötesinde ensenizde boza pişirmeye kalkışacak olurlarsa…O itfaiye erlerinden birisi, daha sonra ortaya çıkıp da, ikide bir evinize gelip başköşeye kurulur ve ‘Bu ev benim sâyemde yanmaktan kurtuldu..’ diyerek, evdekilere emirler yağdırmaya, kurallar koymaya kalkışır ve yapılan hizmetlerle hiç ilgisi olmayan bir tasalluta, tahakküme dönüşürse…”
Meselenin o tarafı daha çok tartışılır da biz konumuza dönelim. İngilizler İstanbul’u ele geçirmek ve boğazlara hâkim olmak için Çanakkale’ye yüklenmişti. Bu amaçlarına 1915’te ulaşamadılar ve yüzbinlerce şehidin ardından 1918’te girdiler İstanbul’a… Boğazlara da hâkim oldular, kurulacak yeni devlet ya da devletler üzerinde de söz sahibi olma planlarına gecikmeli de olsa o zaman ulaştılar. Bir kere daha düşünelim; Çanakkale gerçekten geçilemedi mi, yoksa başka bir taktik plan geliştirilerek çoktan geçildi mi?
Kılık kıyafetimiz, alfabemiz, din anlayışımız, medenisinden tutun da ticarisine varıncaya kadar kanunlarımız, okullarımızda verilen eğitim öğretim müfredatları, en önemlisi 1000 yıllık İslam kardeşliğimiz, hepsi tarumar edilmedi mi? Yazılı ya da görsel basınımızın büyük çoğunluğu lağım çukurlarını aratır bir hale gelmedi mi? Gençlerimiz, alkol, uyuşturucu ve şehvet bataklıklarında kaybolmadı mı? Alacaklarımızdan vazgeçip üstüne şimdiki hesapla trilyonlarca borcun altına sokulmadık mı? Kanla aldığımız burnumuzun dibindeki topraklarımızı, diplomasiden bîhaber sözde devlet adamlarının eliyle Lozan’da masada kaybetmedik mi?
Velhasıl 100 yıllık bir gecikmenin ardından inşaallah bu Ümmet, İslam’la şereflenmiş bu Millet küllerinden doğarak, tüm Müslüman halklar için bir umut olacaktır. Ama unutmayalım ki: “…Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez. Allah, bir toplumun herhangi bir kötülüğe uğramasını dileyince, onu hiç kimse önleyemez. İnsanların Allah’tan başka hiçbir koruyucusu, kayırıcısı yoktur.” (Ra’d/11)
Kur’an’ı kendisine yaşam rehberi edinen, bu rehberin doğru anlaşılabilmesi için Peygamber’i doğru anlayıp örnek alabilen Müslümanlardan olabilme duası ve selam ile…
Yorumlar kapalı.