Eğitim, Öğretim ve Gençlik…
Bu adam da gençliğe taktı, nedense her yazısı gençlik üzerine diye soranlar varsa uzatmadan, kimseye de laf düşürmeden peşinen cevap vereyim. Çünkü gençlik istikbaldir. Gençlik umuttur. Gençlik bizlerin ve geniş düşünürsek Alem-i İslam’ın garantisidir. Ama başıboş bırakılmış, dini ve ahlaki yönü zayıflatılmış, birtakım uydurma heva ve heveslerin peşine ve kucağına düşmüş bir gençlikten kimseye hayır gelmez. Ne kendisine ne de çevresindekilere.
Medyayı takip edenler hatırlayacaktır. İki gün önce nereden çıktığı, nasıl meşhur olduğu pek de umurumuzda olmayan birisi, birisi diyorum çünkü bizim açımızdan bakıldığında iğrapta mahalli olmayan bir şeydir, ülkemize geldi. Havaalanındaki karşılama görüntüleri ayrı bir rezaletti, konserdeki ülke gençliğinin durumu ayrı bir rezalet.
Geçenlerde entelektüelliği kendinden menkul bir yazar müsveddesi, “bale seyretmeyen, caz dinlemeyen insan faydalı şeyler ortaya koyamaz” gibisinden laflar etmişti. Bu bahsettiğimiz şeyin konserine giden ve olmadık rezil görüntülere sebebiyet verenler, herhalde varoş çocukları değildi. Konsere verecek parayı bulabilen, üstelik de ortama uygun kostümler hazırlatabilecek maddi yeterliliğe sahip insanlardı muhtemelen. Bunlar bale de seyreden, caz da dinleyen ve onuncu yıl marşlarıyla büyüyen bir nesildi ve halleri ortada. Birisi gelir kilise motifleriyle ve Hristiyanlık propagandası konserler verir, çılgınca ilgi gösterilir, bir diğeri çıplak-yarı çıplak kostümlerle konser verir, ortalık ona benzemek için yarışan hilkat garibeleriyle dolar, sonra da çıkıp utanmadan bağırırlar: “Dindar gençlik istemiyoruz!” diye…
Ne yaptı bu gençlik size? Nerede tekerinize çomak soktu ki “Asım’ın Nesli”nden bu kadar ürker oldunuz? Hangi gelişmeye engel oldu da “Ben Varım” diyen bu gençliği yok saydınız? Okulların önlerinde uyuşturucu satılmasından değil de okula açılması düşünülen mescitlerden neden rahatsız oldunuz?
Eğitim, öğretim diyoruz. Eğitim, adı üstünde eğitmekten geçiyor. Dini eğitim, ahlaki eğitim, müspet ilim eğitimi, sanat eğitimi, edebiyat eğitimi, vs. ama eğitim gerçekleşirken dikkat edilmesi gereken şeylere özen gösterilmezse işte o zaman yukarıdaki tablo ortaya çıkar ki içler acısı.
İki haftadır yazıyoruz nasıl bir gençlik diye. İşte Mustafa İslamoğlu Hoca da bunu sormuş ve cevabını vermiş:
“Nasıl bir gençlik..?
Aklını kiraya vermeyen, ama aklı putu da olmayan bir gençlik:
Ne, sürüleşmenin adını ‘itaat’ koymuş, ne de serseriliğin adını ‘özgürlük’ koymuş bir gençlik!
Farklılığın farkında olan, farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, ait olduğu bütünün değerini fark eden bir gençlik!
“İçgüdülerini yönettiğin kadar özgürsün” diyen bir gençlik!
Ruhun üçüzleri olan ‘akıl, irade ve vicdan’ üçlüsünü, aktif ve aktüel olarak kullanan bir gençlik!”
İşte bu gençlik yıllardır uygulanan bilinçli asimilasyon politikalarının elinden kurtarılıp, özüne döndürülebilirse, ailesi, öğretmeni ve toplumun her kesimi tarafından bu yolda desteklenirse, belki yarınlarımız için biraz daha az endişe duyabiliriz.
Yoksa “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derim”, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığıyla yetişen bir gençlik geliyor ki vay halimize…
Bu tür anlamsız sözlere kulak veren, o doğrultuda hareket eden insanlara doğruyu göstermek için çabalarız ancak görmemekte ısrar edenlere de Rabb’imizin Kasas Suresi 55 ayeti ile muamele ederiz: “Boş ve anlamsız bir söz işittiklerinde (vakar ile) ondan yüzçevirirler ve «bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir; selâm size olsun ; biz kendini bilmezleri (o gibilerin dostluk ve arkadaşlığını) arzu etmeyiz !» derler.”
Selam ve dua ile, herkesin Cuması mübarek olsun…
Bu adam da gençliğe taktı, nedense her yazısı gençlik üzerine diye soranlar varsa uzatmadan, kimseye de laf düşürmeden peşinen cevap vereyim. Çünkü gençlik istikbaldir. Gençlik umuttur. Gençlik bizlerin ve geniş düşünürsek Alem-i İslam’ın garantisidir. Ama başıboş bırakılmış, dini ve ahlaki yönü zayıflatılmış, birtakım uydurma heva ve heveslerin peşine ve kucağına düşmüş bir gençlikten kimseye hayır gelmez. Ne kendisine ne de çevresindekilere.
Medyayı takip edenler hatırlayacaktır. İki gün önce nereden çıktığı, nasıl meşhur olduğu pek de umurumuzda olmayan birisi, birisi diyorum çünkü bizim açımızdan bakıldığında iğrapta mahalli olmayan bir şeydir, ülkemize geldi. Havaalanındaki karşılama görüntüleri ayrı bir rezaletti, konserdeki ülke gençliğinin durumu ayrı bir rezalet.
Geçenlerde entelektüelliği kendinden menkul bir yazar müsveddesi, “bale seyretmeyen, caz dinlemeyen insan faydalı şeyler ortaya koyamaz” gibisinden laflar etmişti. Bu bahsettiğimiz şeyin konserine giden ve olmadık rezil görüntülere sebebiyet verenler, herhalde varoş çocukları değildi. Konsere verecek parayı bulabilen, üstelik de ortama uygun kostümler hazırlatabilecek maddi yeterliliğe sahip insanlardı muhtemelen. Bunlar bale de seyreden, caz da dinleyen ve onuncu yıl marşlarıyla büyüyen bir nesildi ve halleri ortada. Birisi gelir kilise motifleriyle ve Hristiyanlık propagandası konserler verir, çılgınca ilgi gösterilir, bir diğeri çıplak-yarı çıplak kostümlerle konser verir, ortalık ona benzemek için yarışan hilkat garibeleriyle dolar, sonra da çıkıp utanmadan bağırırlar: “Dindar gençlik istemiyoruz!” diye…
Ne yaptı bu gençlik size? Nerede tekerinize çomak soktu ki “Asım’ın Nesli”nden bu kadar ürker oldunuz? Hangi gelişmeye engel oldu da “Ben Varım” diyen bu gençliği yok saydınız? Okulların önlerinde uyuşturucu satılmasından değil de okula açılması düşünülen mescitlerden neden rahatsız oldunuz?
Eğitim, öğretim diyoruz. Eğitim, adı üstünde eğitmekten geçiyor. Dini eğitim, ahlaki eğitim, müspet ilim eğitimi, sanat eğitimi, edebiyat eğitimi, vs. ama eğitim gerçekleşirken dikkat edilmesi gereken şeylere özen gösterilmezse işte o zaman yukarıdaki tablo ortaya çıkar ki içler acısı.
İki haftadır yazıyoruz nasıl bir gençlik diye. İşte Mustafa İslamoğlu Hoca da bunu sormuş ve cevabını vermiş:
“Nasıl bir gençlik..?
Aklını kiraya vermeyen, ama aklı putu da olmayan bir gençlik:
Ne, sürüleşmenin adını ‘itaat’ koymuş, ne de serseriliğin adını ‘özgürlük’ koymuş bir gençlik!
Farklılığın farkında olan, farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, ait olduğu bütünün değerini fark eden bir gençlik!
“İçgüdülerini yönettiğin kadar özgürsün” diyen bir gençlik!
Ruhun üçüzleri olan ‘akıl, irade ve vicdan’ üçlüsünü, aktif ve aktüel olarak kullanan bir gençlik!”
İşte bu gençlik yıllardır uygulanan bilinçli asimilasyon politikalarının elinden kurtarılıp, özüne döndürülebilirse, ailesi, öğretmeni ve toplumun her kesimi tarafından bu yolda desteklenirse, belki yarınlarımız için biraz daha az endişe duyabiliriz.
Yoksa “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derim”, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığıyla yetişen bir gençlik geliyor ki vay halimize…
Bu tür anlamsız sözlere kulak veren, o doğrultuda hareket eden insanlara doğruyu göstermek için çabalarız ancak görmemekte ısrar edenlere de Rabb’imizin Kasas Suresi 55 ayeti ile muamele ederiz: “Boş ve anlamsız bir söz işittiklerinde (vakar ile) ondan yüzçevirirler ve «bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir; selâm size olsun ; biz kendini bilmezleri (o gibilerin dostluk ve arkadaşlığını) arzu etmeyiz !» derler.”
Selam ve dua ile, herkesin Cuması mübarek olsun…
Yorumlar kapalı.