Müslümanın davranışlarını belirleyen sınır adalet
çerçevesinde belirlenmiştir. Adalet de ilk akla geldiği üzere suçluların
yakalanmasından, hak ettiği cezayı bulmasından ibaret değildir. Zulüm nasıl
Cenab-ı Hakk’ın koyduğu sınırları aşmaksa, adalet de tek başına ve toplum
içinde bu sınırlar içinde bulunmaktır. Yani dinen sakınılması gerekenden
sakınmak. Mesela kimsenin hakkını yememek, hiçbir şeyi israf etmemek,
ibadetlerini tam yapmak, kamuya ait kullanım alanlarını işgal etmemek vs.
Emir ve yasaklar çerçevesinde hareket etmek, yani
Efendimiz’in (sav) ifadesiyle Allah’ın sınırlarını gözetmek zannedildiği gibi
hayatı daraltan, kısıtlayan bir durum değildir. Helal sınırı dahilinde son
derece geniş bir hareket alanı vardır. Yasaklar ise hem bu dünya hem ahiret
için can simidi gibidir. Her şeyden önce kısıtlamaları olmayan bir hayatın
nasıl tatminsizliğe ve ruhî boşluğa sebep olduğunu hekimler dile getiriyor.
Yani haram tarafına geçmek kişinin hem kendine hem de başkalarına
zulmetmesidir.
Allah Tealâ yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurmuştur:“Topunuz Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, biri birinizden ayrılmayın
ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Sizler birbirinize düşmanlar iken o
sizin kalpleriniz arasında ülfet oluşturup sizi yaklaştırdı da nimeti sayesinde
uyanıp kardeş oldunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında
bulunuyordunuz da o tuttu, sizi ondan kurtardı. Şimdi size ayetlerini böyle
beyan ediyor ki Allah’a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i İmrân, 103)
Adaleti sağlayacağım diye zulmetmemek, zalimlik
sınırlarına aşmamak lazımdır. Adaletli olmak, hayatın her safhasında geçerli
bir kavram. Adaletten ayrıldığınız zaman, adaleti göz ardı ettiğiniz zaman
zulmetmeye başlarsınız. Mesela kişiyi sırf eleştireceğim diye zulmetmeye
başlarsınız. O zamanda “yolumuz Allah’a doğru” gitmez. Allah’a doğru gitmeyen
yol da bellidir; şeytanın yolu. Şeytanın yolunun sonu ise ateştir, ebedî
cehennemdir.
Yolların dikenli, kaldırımların taş parçaları ile dolu
olduğu günümüz dünyasında, Sayın Fatih Karaçam’ın Çarşamba gün yazdığı gibi
“bir gün birileri gelir kural koyucuya “gururlanma padişahım, senden büyük
Allah var” diye hatırlatırlar” kim bilir? Makamlar mevkiiler gelip geçicidir,
“mahkeme kadıya mülk değildir” bunu aklımızdan çıkarmayalım inşallah.Hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.