Çocukluk çağı altın yıllardır. Kıymeti bilinmelidir. İleriki yaşlarda olumsuz tavırlara neden olacak davranışların temelleri bu yıllarda atılmaktadır. Hadis-i Şerif’te buyrulduğu gibi “Her çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar.” Daha sonra anne-babası ve çevresi çocuğu şekillendirirler.Yakın zamana kadar toplum olarak gelenekselleşmiş bir aile yapımız vardı. Çocuklar, anne-baba, dede-nine elinde büyür, onları örnek alırdı. Büyüklerden masallar dinlerdi. Konu komşunun çocuklarıyla oynar, akrabalarla kurulan ilişkilerle hayatı tanırdı. Sosyal hayat ilk başta böyle şekillenirdi.
Fıkıh kitaplarında, mükellef olma adayı çocuklar için “mümeyyiz ” yani “ayırt edebilen ” sıfatı kullanılır. Yani doğruyu yanlıştan ayırabilen. Ancak, mümeyyiz olacak çocuk donanımlı olmalıdır. Yaşadığı dünyanın, kendinin ve olayların farkında olmalıdır. Hazırlıksız yakalanmamalıdır. Mesela yirmili yaşlara girmeye aday olan bir genç ilmi ve dinî ihtiyaçlarla donanmalı ve ilmihal dediğimiz gerekli ilmi öğrenmiş olmalıdır.
İnsan yetiştirmek ağaç yetiştirmeye benzer. İlk başta bir tohumdan filiz haline gelir,sonra kocaman ağaç olmaya aday bir fidan olur.Mesela bir meyve fidanı. Daha ilk günden ilgiye muhtaçtır. Verimli bir yere dikilmeli, suyu verilmeli, ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Fakat gelişi güzel büyümesine izin verilmemeli, gerektiğinde budama yapılmalı, fazla uzayan dallar kısaltılmalıdır. O taze dalları budamak ağacı yaralayacaktır. Ancak gerekli budamalar ağacı olgunlaştırır. Çalı olmaktan kurtarır.
İşte, insan inşa etmek de böyle bir şeydir. Ne modern anlayışta olduğu gibi sonsuz bir özgür bırakma işidir eğitim, ne de kapıları bütün yeniliklere kapatmaktır. İşin gerçeği ve doğrusu inancımızdan ve geleneklerimizden sapmadan yürüyen sağlam nesiller yetiştirmektir.
Hızla gelişen teknoloji ve küreselleşen hayat ile bir anda geleneklerimiz hızlı bir değişim sürecine girdi. Önce radyo, sonra televizyon, sonra internet ve daha sonra cep telefonları girdi hayatımıza. Her biri kendi içinde arkadaş, rehber, ebeveyn ve öğretmen görevi görür oldu. Çocuklar bir anda anne babanın, dede ve ninelerin kucağından kayıp gitti. Şimdi, daha üç yaşından itibaren çocuğun dünyasını televizyon ve internet şekillendiriyor. Zaten bu yaşlarda da çocuk etrafındaki şeyleri merak etmeye başlıyor. Cevap aradığı birçok şeyin karşılığını da artık televizyondan öğreniyor. Çocuğun dünyası yıllar ilerledikçe televizyona, internete göre şekilleniyor. Dolayısıyla çocuk ile ebeveyn arasına bu teknoloji kutuları girmiş oluyor. Okul çağına gelindiğinde de aynı durumdan eğiticiler şikayet ediyor. Hayatımızı kuşatan teknolojik unsurları ret edemeyiz. Sadece gerektiği gibi ve doğru şekilde kullanma yolunu tercih etmeli ve çocuklarımıza da böyle öğretmeli, böyle telkin etmeliyiz.
Bizim dünyamız müslüman bir dünya. Telakkimiz de böyle olmalı. Arka plan ve kültür dünyamız müslüman bir ailenin ve cemiyetin kültürü ve anlayışı çerçevesinde oluşmalıdır. Mesela bir çocuğun daha ilk yaşlardan ihtiyaç duyduğu masallar bizim dünyamızı anlatmalıdır. Asırlar boyunca İslâm toplumları çocuklarının bu ihtiyaçlarını, hayata bakış açılarını ve inançlarını yansıtan öğelerle gidermişlerdir. Genelde sözlü kültüre ait olan bu unsurlar masal, hikâye, bilmece, atasözleri gibi birçok türü ihtiva etmiştir. Hikmetli sözlerle bezenerek masal ve hikâye kitapları yazılmış, İslâm dini hayatın özüne karılarak sunulmuştur çocuklara. Bu günlük hoşça kalın.*rç*
Yorumlar kapalı.