Yazmak kolay olabilir ama en zor olanı da kuşkusuz kişinin kendisini yazması. Kaç gündür çektiğim ızdırabı en yakınımın bile anlayacağını sanmıyorum. Kollarım omuzlarımdan sanki zembereği kopmuş gibi tetikte beklemekten, farkında olmadan çenelerimi sıkıp dişlerimin ağrısından, dizlerimin başıboş davranmasından, her şeyden dolu dolu bıkkınlık var üzerimde.
Cuma gecesini, Cumartesi gününe ve gecesinin hatırına Pazar gününün de telef edilmesinden, kalp çarpıntısından öyle yılgındım ki uyumak bir türlü mümkün olmadı. Fakat biliyorum tüm suç bende, etrafımdaki insanlar psikoloji eğitimi almadılar ki… Ben bile kendim için ne yapacağımı bilmezken, başkası benim için ne yapsın değil mi?
Birilerinden bir şey beklemek, yardım edeceklerinden değil aslında, sadece çaresizlikten ileri gelir çoğu zaman. Siz de zaman zaman aynı şeyleri yaşıyorsunuz biliyorum. Sorumlulukları olan, sorumluluğunun farkında olan, sorumluluğunun gereğini yerine getirme gayreti içerisinde olanlar uyuyamazlar. En azından ayaklarını uzatıp, rahat rahat yatamazlar.
Amma da abartıyor, birilerinden yardım isteyenler hep çaresizler mi diyebilirsiniz. Çoğu zaman öyledir. Çaresizlik nedir bilmez çokları. Çaresizliği ancak çaresiz kalanlar, çaresiz bırakılanlar bilir. Çaresiz kalanlar neler yapmaz ki? Bi kere çaresiz olmayanların yani durumu iyi, tuzu kuru olanların malımda, mülkünde kazancında gözü olur. Toplumun dengeleri bozulur.
Akıp giden zamanı durdurmak mümkün olmadığına göre çaresizlere çare olmak gerekir. Ne demişler “Çaresiz iseniz, çare sizsiniz” Yoksa çaresiz bırakılanlar kendilerine çare olmaya kalkışırlar. O zamanda toplumda arızaların meydana gelmesi kaçınılmaz olur. Hırsızlıklar, arsızlıklar hat safhaya çıkar. Zengin sorumluluğunu idrak edecek, fakir haline şükredecek ki dengeler bozulmasın. Bir eli yağda, bir eli balda, kendilerinin ve evlatlarının altlarında son model arabalarla hava atanlar, bilmelidirler ki bir zaman gelir Allah korusun çaresizlerin de kafası atıverir değil mi?
Hakkını vermek lazım oturulan makamların, servetin, şan şöhretin, hatta fakirliğin. Fakir fakirliğin hakkını vermezse tembellikten yan gelir yatar, başkasının malında gözü olur. Zengin hakkını vermezse servetinin, o serveti başına bela olur maazallah. Unutmamak lazımdır ki Allah (cc) kulu kula sebep halkedmiş. Kimsenin kazancı sadece ve sadece kendine ait değil. Büyükler ne güzel söylemişler: “Keser gibi olma,hep bana,hep bana. Testere gibi ol, gahi sana,gahi bana” Hoşçakalın.
Yorumlar kapalı.