Pek çok batılı yılda bir gün ya da bir hafta ile sınırlı geçici uygulamalardan çare aramakta. Geçici çözümler nasıl çare olabilir ki? Onlar kendilerini topyekûn değiştirmedikçe, bambaşka bir dünya tasavvuruna intikal etmedikçe bir çözüm ışığı gözükmüyor.
İşte tam bu noktada İslâm, fert ve toplumun bütün kabullenişlerinden başlayarak hayatın her anını kuşatan, düzenleyen mükemmel ölçüleri sunmakta, dünya huzurunu ve ahiret saadetini garanti etmektedir. Burada bir çelişkiyi de sorgulamadan geçmek mümkün değil: Batılı insan, tüketim kanserinden kurtulmanın yolunu arıyor, kendince formüller geliştirmeye çalışıyor. Peki, biz ne yapıyoruz?
Kendimiz olmaktan vazgeçip, “öteki”ni taklit etmeye başlayalı beri iyi değiliz. Onlarda arızaya sebep olan ne varsa kendi bünyemize devşiriyoruz. Daha vahimi, günlük yaşantımızdaki en basit alışkanlıklarımızdan, hayatımızı tümüyle etkileyen en ciddi tercihlerimize varıncaya kadar, sorgulamadan kabullendiğimiz pek çok unsurun neticelerini de öyle kanıksadık ki, içine düştüğümüz kimlik bunalımının artık farkında bile değiliz. Yani gün be gün tepki refleksimizi de yitiriyoruz.
Aklımıza geliveren çözüm yollarını şöylece sıralamak mümkün :
• Beşerî ihtiyaçlar sınırlıdır, arzu ve istekler ise sınırsız… Huzura erebilmek için bu asla doymak bilmeyen nefsin eğitilmesi şarttır.
• İslâm, insanın kemalini hedefler. Bu ise tüketmekle değil; israftan kaçınmak, itidal üzere ve kanaatkâr olmakla mümkündür.
• Maddi ve manevi imkanlar, Allah’ın kullarına bahşettiği birer emanettir ve yine O’nun rızası doğrultusunda kullanılmalıdır.
• Batı uygarlığının önerdiği “cennet hayalleri”nin hakikati İslâm’dadır ve her alanda olduğu gibi tüketim alanında da islâmî ölçülere riayet edilmesi, insana hem dünyada huzuru hem de ebedi saadeti kazandıracaktır.
• Allah Tealâ’nın buyrukları ve Hz. Peygamber s.a.v.’in ölçüleri, modern dünyada -hâşâ- modası geçmiş, artık uygulanamaz hale gelmiş, tarihe ait unsurlar değildir. Aksine, tertemiz insan fıtratının dünyacılıkla kirlendiği, en insanî erdemlerin sahip olma ve tüketme girdabında boğulduğu bu dönemde (ve her dönemde) imdadına yetişecek, derde derman olacak muhteşem bir reçetedir.
• Biz müslümanlar kendimize çeki düzen vermeli, tüketim konusunda da kanaat, itidal, israf, infak gibi kendimize ait kavram ve ölçüleri hatırlamalı, hayata geçirmeliyiz. Zira bizim dağınıklığımız, bütün insanlık için “tuzun kokması” demek. Bu vebalin altından nasıl kalkarız?
Son söz: Söze değil, öze bakmak lazım, sözde değil, özde olmak lazım, özden olmak lazım. “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.” Hoşçakalın.
Yorumlar kapalı.