Allah (cc) dünya hayatını özellikle eksik ve kusurlu olarak yaratmıştır. Güzel bir çiçek eninde sonunda solar, güzel bir insan yaşlanınca derisi yıpranır, büzülür, güzel bir ev bakım yapılmadığında eskimeye yüz tutar. Kısacası dünyadaki her şey geçicidir ve acizliklerle doludur. İnsan en güzel nimete sahip olsa da her zaman daha güzeline karşı kalbinde bir istek vardır. Rabbimiz bu olaylarla, dünya hayatının geçiciliğini insanlara hatırlatmakta, kusursuz ve güzel olanın asıl ahiret hayatında olduğuna işaret etmektedir: “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.’’ (Ali İmran Suresi, 14)
Akıl sahibi bir insan, bir kez samimi düşünceyle asıl olanın ahiret olduğunun, tüm nimetleri veren Rabbimize şükretmesi gerektiğini, ölümün hızla yaklaşan bir gerçek olduğunun bilincine varacak ve hızlı bir değişimle Allah’a yönelip dönecektir. Çünkü kaybedilen her vakit, bizi Rabbimizden biraz daha uzaklaştıracak, cehennem hayatına biraz daha yaklaştıracaktır.
Rabbimizin bizden tek istediği O’nu çok sevmemizdir. Her işinde O’na yönelip dönen, şirkten kaçınan insan, Allah’ın izniyle hem bu dünyada hem de ahiret hayatında çok güzel bir hayat yaşayacaktır. Bu Allah’ın kullarına bir desteğidir.
Bunun içinde Allah (cc) Dostları “Önce niyetlerinizi düzeltin.Niyetiniz düzgün olursa, niyetiniz Allah (cc)’ın rızasını kazanmak olursa, her şeyiniz, her işiniz düzgün olur” demiyorlar mı? Zira niyet, “ne yapacağına, niçin yapacağına ve kimin için yapacağına” karar vermektir.
Müslümanların acze düşmelerindeki en büyük sebeplerden bir tanesi, niyetlerindeki gevşeklik, istikrarsızlık ve ihlâs noksanıdır. Türkiye müslümanlarının hali mantık kurallarını ters yüz etmiştir. Mantık kaidelerine göre, “bir yerdeki insanların çoğunluğu ne derse o olur” ama gelin görün ki Türkiye’de durum tam tersinedir. Birilerinin hemen “gördün mü bak, ayırımcılık yapıyor, memleketi şuralı, buralı diye bölmeye çalışıyor” dediklerini duyar gibiyim ama Tosya’mızda da durum pek farklı değil.
Yine mantık kaidelerine göre “imkân ve vasıtalar kimin elinde daha fazla ise onların borusu öter” ama maalesef Türkiye’de durum yine aksinedir. Bu örnekleri olabildiğince çoğaltmak, hemen hemen her yere, her beldeye, hatta her köye uygulamak mümkündür. Hele hele bizim gibi ufak kasabalara, köy ile şehir arasında kalmış yerlere uygulamak daha da mümkündür. Yoksa hızla sürdürülmeye gayret edilen “şehirleşme çalışmalarına” neden kora halinde itiraz edelim, karşı çıkalım değil mi? Dostça kalın.
Yorumlar kapalı.