Dürüst, güvenilir, sadık, layık, gibi kavramları kimse için çok zorda kalmadıkça kullanmayacaksın. Aklından bile geçirmeyeceksin çevrendekilerin gözlerine bakarken. Zorda kalman da ancak kompozisyon yazarken kelime kıtlığında kabul edilebilir. Hakkında yargı cümlesi kurman gereken yerde, en iyi tanıdığın insan da, hiç tanımadığın insan da aynı olacak. Tanımayacaksın ikisini de yeteri kadar, tamamlamayacaksın ikisi içinde başladığın tanım cümlelerini… Yalama zevatlar, dalkavuklar hep böyle yapmıyorlar mı? Onun için de hep revaçta kalmıyorlar mı bu şarlatan takımı?
Hayatta kalmak için hiç kimseyi iyi tanımana gerek yok. En iyi tanıdığını iddia ettiğin insan; ya hayatının belli bir döneminde ortak noktalarda buluştuğun, ya hoş zamanlar geçirdiğin, ya gerçekten çok uzun zamandır birlikte olduğun ya da senin zor dönemlerinde beraber olduğun insandır. Ama sadece aynı dilden konuştuğun ya da konuştuğunu sandığın bir insandır o. Yalnızca şu ana kadar tepkileri kafandakilerle çelişmemiştir tanıyamadığını düşündüğün diğer insanlardan farklı olarak.
Bırak tanıma! Eksik olsun bazı şeylerde, değmez bu kadar yanılma payını göze almaya. Bu kadar kendine güveniyorsan, sindiremiyorsan hiçbir işe yaramayan, hiçbir derde derman olmayan şarlatanları, hiç zaman kaybetme. Gün bu gündür. Mücadele etmen gerekenlerle hemen başla mücadeleye. Kendi kendilerine iş yapmayı bırak, bir adım atma dahlini bile gösteremeyen, robot misali piyonları bir tarafa bırakmak gerek. Bırak kimse farkında değil zannetsinler. Bırak biz yaparız, diğerleri uyur desinler. Bırak derneklerinize, odalarınıza, gazetelerinize çöreklensinler. Ama ağabeyleri payandalarını çektikleri gün ki bir gün mutlaka çekeceklerdir; işte o gün burunları üstü yere çakıldıklarında, musallaya tabutları geldiğinde belli olur, olacaktır da.
Kimse için peşin hükümlerle hareket etmediğin sürece, herkesin belli noktalarda aynı olduğunu göreceksin. Psikolojik sorunları olan insanlar hariç, olaylar karşısında kimse çok karmaşık tepkiler göstermiyor aslında. İnsanların vereceği tepkiler göreceli olarak “iyi, orta ve kötü” olarak sınırlı. Sadece sen bunlardan birini seçeceğini bil, ama sakın senin beklediğin tepkiyi vermesini bekleme. Verirse ne ala, şartlama kendini ve şartlanmalarına imkan verme kendin için.
Sırtını yasladığın duvar yıkılabilir, tutunduğun dal da kopabilir. Beklemediğin bir tepki için ne dalı ne de duvarı suçlayabilirsin. Sen sadece boğazına kadar çamura batmışken eline gelen bir dalı yakaladın, ama kopma riskini göze alarak. Kopsa da, pişmanlık, nefret, hayal kırıklığı gibi duygulardan arınmış olarak içinde kaldığın çamur, yaşadığın sürece ikinci bir dal riskinden daha iyidir. O zaman anlayacaksın ikinci, üçüncü dalları aynı mantıkla zorlamanın seni daha dibe batırdığını… O zaman nasıl tanımadığın ufak bir dalın hesapsız kitapsız sana el verdiğini göreceksin, “düşenin dostu olmaz” lafına inat! Kimse için yargı cümlesi kurmamanın önemini can havliyle atladığın dalın kurduğu şu yargı cümlesiyle anlayacaksın. “Zora düşen düşmanın da olsa yardım et” Dostça kalın….
Yorumlar kapalı.