*Bunlarla birlikte hiçbir kurtuluş yolunun kalmadığı yerde de doğruyu söylemek gerekir. Bir gün Feth-i Mevsılî rh.a.’e; – Doğruluk nedir, diye sormuşlar. Bu büyük Allah dostu da kızgın bir demiri avucunun içine alıp; – Doğruluk budur, diye cevap vermiştir. Böylece mümin için yalanın ateşten daha tehlikeli olduğunu anlatmak istemiştir.
*Çok sık söylediğimiz yalanlar vardır. Bunlara kendimizi rahatlatmak için “beyaz yalan” deriz. Ticaret için, çocukları kandırmak için, şaka olsun diye söylediğimiz yalanlar bunlar arasındadır. Biz ne kadar beyaz desek de dinimiz her türlü yalanın kara olduğunu haber verir. İmam Kuşeyrî rh.a. yalancıların adetlerinden birinin çok sık yemin etmek olduğunu söylemiştir. Hz. Ali r.a. da mal satmak için yemin eden tüccarları şöyle uyarmıştır: “Yemin malı sattırır ama bereketi giderir.”
*Kazandığımız paranın dünyamıza ve ahretimize ne kadar faydalı olacağı, helale sadakatimiz nispetindedir. Görünüşte kazancımızı arttırmak için insanları kandırdığımızda aslında şeytan bizi kandırmış olur. Çocukları kandırmak da yalandır. Bir gün sahabi annelerimizden biri çocuğunu çağırırken “Gel bak sana ne vereceğim..” dediğinde Peygamberimiz s.a.v. o sahabi annemize çocuğa ne vereceğini sormuş, sahabe annemiz de hurma vereceğini söyleyince Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: – Dikkat et! Eğer ona bir şey vermezsen üzerine bir yalan günahı yazılacak.
*Yalan müslümanın asla ayak basmayacağı kirli bir zemindir. Her ne şartta olursa olsun mümin yalan söylemez. Fakat üç yerde yalan söylenmesine izin verilmiştir. • Birincisi, savaşta düşmanın zararlarından korunmak,• İkincisi iki müslümanı barıştırmak için,• Üçüncüsü de bir kişinin hanımıyla arasını düzeltmek için söylediği yalandır. (Buharî) Bu üç yerde yalana izin verilmesi dinimizin Allah yolunda savaşmaya, müslümanların kardeşliğine ve aile saadetine verdiği önemi göstermektedir. Peygamberimiz s.a.v. bu üç yer dışında yalan söylemeyi pervanenin ateşe atılmasına benzetmiştir. (Tirmizî)
*İki dünya saadetine ancak kalbimizi ve dilimizi koruyarak ulaşabiliriz. Kalbimizi ve dilimizi korumaya ise bu ikisini birleştiren, uyumlu hale getiren doğrulukla başlamalıyız. Niyetlerimizi düzeltmeli, her an niyetlerimizi kontrol etmeliyiz. Hiç hatırımızdan çıkarmayalım ki biliyoruz “Niyet hayr olmadan, akıbet hayr olmuyor.”
Yorumlar kapalı.