Düz mantığın akışına kendisini kaptırmış olan zihnimiz, Rahmân sûresini uyanık bir akılla okumaya giriştiğimizde, daha en başta şaşırır ve sarsılır. Şaşırır; çünkü bu âyetler dünya hayatına, insanlık tarihine dair bildiğimiz ‘kronoloji’yi tersyüz etmektedir. Bizim zihnimiz önce kâinat, sonra kâinat içinde dünya ve dünya içinde insan yaratıldı, sonra insana peygamberlerin elçiliğiyle vahiyler inmeye başladı. En son peygambere de Kur’ân adlı en son vahiy indi diye bir tarihî zincir oluşturmuşken, sûre Kur’ân’ı en başa, en öne koymaktadır: “Rahmân, Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı (anlamayı ve anlatmayı) öğretti.” (Rahmân sûresi, 55:1-4)
Bizi önce şaşırtan ve sarsan bu sıralama, üzerinde düşündükçe, bir dizi hakikatin kapısını aralar bizlere. En başta fark ederiz ki, bu sûre adı üstünde Rahmân sûresidir. Sûre daha ilk âyetiyle âlemler Rabbini er-Rahmân ismiyle bildirmekte; sonraki bütün âyetleriyle de O’nun rahmâniyetinin delillerini insana tanıtmaktadır:
Rahmâniyetin en birinci delili, Kur’ân’dır. Zira, rahmâniyetin delili olan başka bütün nimetler Kur’ân ile tanınıp bilinmektedir. Dahası, sûredeki sıralamadan öğrendiğimiz üzere, Rahmân-ı Lemyezel önce insanı yaratıp sonra o insan için Kur’ân’ı vahyetme kararına ulaşmış değildir. Bilakis, mutlak ve sınırsız isimlerini bildirmek üzere Kelâm-ı Ezelîsi olan Kur’ân’ı irade buyurmuş; ve o âlemler Rabbini tanıtıp bildiren o Kur’ân’ın muhatabı olarak insanı yaratmış ve o Ezelî Kelâmı anlayabilsin ve anladıklarını da anlatabilsin diye insana beyanı da öğretmiştir.
Yani, Kur’ân insan için olmaktan ziyade, insan Kur’ân içindir. İnsan, bir ölçü ile yaratılmış kâinatta bu ölçü ve dengenin taşıyıcısı ve koruyucusu olmayı ve bütün bu kâinatın var ediliş amacına dahil olmayı ancak Kur’ân’a kulak vererek başarabilir.
Bu açıdan bakıldığında, Allah’ı(cc) bütün isimleriyle tanıma ve bilme kapasitesi ile insan kâinatın merkezine yerleştiği gibi, insanın bu kapasitesini açığa çıkarabilmesi ancak kendisi ile mümkün olan Kur’ân da bütün varoluşun merkezine yerleşir.
Kur’ân, Rahmân’ın nimetlerinden en büyüğü ve en birincisidir. Başka bütün nimetler ile bu kâinat içinde insanın var ediliş sebebidir zira. Hem, insanın bütün bu nimetleri fark edebilmesi de ancak onun iledir:
“Rahmân, Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı (anlamayı ve anlatmayı) öğretti. Güneş ve ay, dakik bir hesap iledirler. Necm (bitki ve yıldız) ve ağaçlar devamlı secde ederler. Göğü de Allah yükseltmiş; tartı ve ölçü (denge) koymuştur ki, kendi mizanınızı (dengenizi) bozmayasınız. Adalet terazisini doğru tutunuz, (alışverişlerde) kâr terazisini zarara uğratmayınız. Yeryüzünü de insanlar için koymuş. Onda meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır. O yeryüzü (hayvanlarınıza ve size) rızık olan hububat ve bitkiler mahzenidir. Madem böyledir, ey insanlar ve cinler! Artık Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?” (Rahmân sûresi, 55:1-13) devamı yarın….
Yorumlar kapalı.