Dinimizi Kimden Öğrenelim?
Doğrusu ben bugüne kadar ekranlardaki dinî program ve tartışmaları seyrederek dine ısınan, namaza oruca başlayan kimse görmedim. Ama tersini çok gördüm. Muhtemelen sizler de aynı duruma şahitsinizdir. Her biri farklı şeyler söyleyen hocaları seyreden insanlar kalplerinde oluşturulan şüphelerle her şeyi bir tarafa bırakarak dini sadece imana indirmekte ve önceden yapmaya gayret ettikleri ibadetleri bile terk etmektedirler.
Biliyorsunuz, taşıtların bir taşıma kapasitesi vardır. Bir araca kapasitesinin üzerinde yükleme yapıldığı zaman gitmekte zorlanır. Bir seviyeden sonra da araç bozulur. Eğitim öğretim de böyledir. İnsanlara kaldırabileceklerinden fazlasını yüklemeye çalışmak, zihinlerinin bulanacağı şeyleri anlatmak İslâm adına yapılmış bir hizmet değildir. Hz. Peygamber s.a.v. insanlara akıllarının kaldırabilecekleri şeylerin anlatılmasını istemiştir. Dini tebliğ etmek için gönderdiği elçilere neleri anlatmaları gerektiği hususunda sıkı sıkı tembihte bulunmuş, sonunda anlatılması gereken meseleleri en başta anlatarak yeni müslüman olanların zihinlerini allak bullak etmemelerini istemiştir. Bu nedenle de anlatılacak hususlarda sınırlama ve sıralama getirmiştir.
Hz. Ömer r.a. da valilere bu hususta özel tembihte bulunurdu. Vaazlarında ölçüyü kaçıranları azarlar, vaaz etmelerini engellerdi. Önceliği olan hususların öne alınması istenirdi. Sırası gelmemiş bilgilerin öğretilmemesi istenirdi. Çünkü maksat İslâm’ın sevdirilmesi ve öğretilmesi ise bunda belli bir sıra takip edilmesi şarttır. Kaldı ki Allah Tealâ bile kitabında bunu uygulamış, Kur’an’ı birden iki kapak arasında indirmemiştir. İnsanları olgunlaştıra olgunlaştıra, önceki öğrendiklerini iyice bellemelerinin ve uygulamalarının ardından yeni buyruklar göndermiştir.
Peki, TV kanallarında herkesin kendine göre benimsediği din anlayışını anlatmasının önüne geçilemeyeceğine ve bu programlar yasaklanamayacağına göre biz ne yapalım? Doğru dinî bilginin halka aktarılmasında Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve hassasiyet sahibi sivil İslâmî organizasyonlara büyük sorumluluk düştüğünü hatırlattıktan sonra kendimiz ne yapabileceğimize bakalım:
Her şeyden önce biz ve sorumluluğunu taşıdıklarımız, temel dinî bilgileri öğrenmeliyiz. Bunlar temel itikat ve ilmihal bilgileridir. İslâmî konulara dair diğer her türlü bilgi, şuurlanma çabası, hatta tasavvufî yaşantı bu temel üzerine inşa edilebilir. Başka bir deyişle alt yapıyı sağlama alırsak, onun üzerine birinci ikinci katı inşa edebiliriz..Temeli sağlam atmadan üzerine kat atmaya çalışmanın neticesi felakettir.
Bu nedenle öncelikle iyi bir akait ve ilmihal bilgisine sahip olmamız gerekmektedir. Ayrıca İslâm’ı yaşamayı, yaşatmayı gaye edinmiş bir rehber ve onun cemaatiyle birlikte hareket etmelidir. Sonra Allah Tealâ’nın bizler için göndermiş olduğu son kitabını tercümesiyle birlikte baştan sona okuyabiliriz. Bunu yapalım ki, kendimizi Rabbimizin kitabıyla doğrudan doğruya yüzleştirelim. Bunun ardından da konularına göre tertip edilmiş derleme bir hadis kitabını (mesela İmam Nevevî rh.a.’in Riyazü’s-Salihîn, merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in 500 Hadis kitabı gibi) okumak güzel olur. Bununla da Hz. Peygamber s.a.v.’in mübarek emir ve tavsiyelerini hayatımıza taşıma imkanı bulmuş oluruz.
Bu aşamalar gerçekleştiğinde, insan hem Allah’ın Kitabı’nı hem Rasulü’nün buyruklarını öğrenmiş, hem de günlük yaşantısında gereken temel dinî bilgileri elde etmiş olur. Böylece artık anlatılanları değerlendirme ve kimin ne demeye çalıştığını anlama noktasında olgunlaşmış oluruz.
Geriye bir adım daha kalmaktadır: TV programlarında İslâm ümmetinin genel çizgisinin dışında şeyler söyleyen, farklı ve yeni bir yol tercih etmeyi önerenleri seyretmemek en çıkar yoldur. Esasen ölçü bellidir: Din televizyondan, gazeteden öğrenilmez.
Yorumlar kapalı.